31 Ağustos 2019 Cumartesi

Bodrum Mavisi


Bodrum bir öncüydü. Biçime takılmadan, de­nizin ortasında ya da kıyısında özgür ve sade bir yaşamın simgesiydi. Müzik yapılan, kitap yazılan, balığa çıkılan, sorgusuz sualsiz rüzga­ra kaptırılan, keşiflere yelken açılan bir yerdi. Parıltılı terliklerle değil sandaletlerle dolaşılır, siyah gömlekler yerine krem rengi, tiril tiril buldanlar giyilirdi. Çarşısında minik dükkan­lar, gerçek barlar vardı. Barlar sokağa taşar, müzikler Akdeniz'e uzanır, cin-toniğin içine bir dilim yeşil mandalina atılır, turistlerle yerli­ler kaynaşır, hayat yenilenirdi. Hadigari'ye gi­ dilirdi, manzarası olmasa da ruhu vardı. Tahta bar taburelerinde herkes rahattı. Sabah er­kenden, Yunuslar'dan alınan poğaçanın ya­nında, Denizciler Kahvesi'nde çay içilirdi.

Kaldığım Bodrum evinin begonvilli pencere­sinden, gece dışarı bakarken bunlar geçti aklımdan. Halikarnas Balıkçısı, sürgüne gönderildiği yerin güzelliğinin hep farkında oldu ve Bodrum'un gerçek değerini ortaya çıkarmak için çok uğraştı. Dünyanın yedi harikasından biri olan ve birçok parçası, askerı kraliyet gemisiyle British Museum'a gö­türülen Halikarnasos Mausoleionu'nu geri istemek için Kral Edward'a yazdığı mektup­ ta, "Bu tapınak ancak Halikarnas denizinin mavisiyle güzeldir, onu bize iade edin" di­yordu. Kral Edward'ın cevabıysa, "Evet, çok haklısınız; bu yüzden biz de tapınağın bu­lunduğu salonun duvarını Bodrum mavisine boyamaya karar verdik" oldu.






30 Ağustos 2019 Cuma

Milas - Çomakdağ Düğünleri


"Kız evi olacak" dedikleri, meydandaki, taş evde, rafta vesikalık bir fotoğraf duruyor. Genç kız, boynundaki altınlarla birlikte çek­tirmiş fotoğrafı. Kızlar, ancak evlendikten sonra, altınların dizildiği ve "sakındırak" de­dik leri, gerdandan geçen boncuklu bağla sağlamlaştırılan, bu özel başlıkları giyiyorlar. Üzerine de, dokuttukları ipek başörtüsünü sarıyorlar. Fatma Hanım' ın, "Sizi misafir edip, salonumu göstermek isterdim ama şu anda böcek dolu" demesine önce anlam ve­remiyorum. Meğerse, geleneksel ipek kıya­fet dokutmak için, evinde hala ipekböceği yetiştiriyormuş. Evinin önünden bir sonraki geçişimde, böcekleri topladığını söylüyor. Rafında bakır kaplar duruyor, "Eskiden dü­ğün davetiyesi yerine, yakın dostlara ve akra­balara elbise kumaşı, ayakkabı gönderilir, karşılığında da düğün hediyesi olarak, bakır kaplar gelirdi. Daha az samimi olanlaraysa, havlu gönderilir, karşılığında tepsi, çanak ve duvar saati gibi eşyalar gelirdi" diyor.

Çomakdağ'ın meydanındaki çay bahçesinde, derin bir sohbet var. Düğünler, turizme açıla­cakmış. Tabii, dört gün sürmeyecek, misafir­lere kısaltılmış olarak sunulacakmış. İyi bir fi­kir mi, emin değilim. Kadınların, yemenileri­ne iliştirdikleri bir dal fesleğenin doğallığına gölge düşmesin yeter...

29 Ağustos 2019 Perşembe

Bafa Gölü Hatırası


Pia, heyecan içinde, elindeki artık yıpranmış Almanca kitabın sayfalarını çevirerek, tavanın­da fresklerin olduğu bir kilise fotoğrafı göster­di ve aksanlı İngilizcesi'yle anlatmaya başladı. Zurich yakınlarında bir köyde yaşayan, 50 yaşlarındaki bu dinç kadın, iki haftadır Ba­fa Gölü civarındaydı. Seslerle ve kelimelerle tedaviye dayalı, bir tür yoga eğitmeniydi . Latmos hakkındaki kitabı arkadaşında gör­müş, yıllık iznini kullanarak, Türkiye'ye gel­meye karar vermişti. Her gün trekking yapı­yor, bazen rehber eşliğinde bazen tek başı­na, saatlerce dağlarda yürüyerek, kitapta fo­toğraflarını gördüğü manastır kalıntılarını bulmaya çalışıyordu. Gözleri parlayarak, "Hiç böylesine sakin ve gizemli bir yer hayal etmemiştim" dedi. Antik Latmos.. . Herakleia... Bugünkü Bafa Gölü kıyısındaki, Kapıkırı köyü... El değmemiş, büyülü bir yer... Sanki, gökten taş yağmışçasına, garip şekilli, volka­nik kayaların kapladığı Beşparmak Dağı'nın altında, uçsuz bucaksız bir göle bakan, horozları, inekleri ve ekilmiş tarlalarıyla, kolay kolay değişmeyecek bir köy. Daha yukarılar­da ise, bambaşka uygarlıkların bıraktığı izler; mağara insanları ve yükseklerdeki çilehane­lerde inzivaya çekilen keşişler... Mağaraların karanlığını görmek ve keşişler gibi Bafa Gö­lü'nün sessizliğini yükseklerden dinleyebil­mek istiyorum. Selene's Pansiyon'a uğruyo­rum. Kubilay'ın ve Tamer'in pansiyonunda kalıp, ertesi gün Tamer'le dağa çıkacağım. Çocukluğumda, Bafa Gölü'nde, sadece göl balığı yemek için mola verilirdi. Oysa, antik kentin harabeleriyle iç içe olan bu köyün, esra­rengiz bir yanı var. Beşparmak Dağı'na sis ba­sınca, Bafa Gölü değişir, adaların üzerindeki manastırlar ve mezarlıklar ürpertici bir renge bürünür. Bunu daha önce hissedememişim.

O akşamüstü, odamın önündeki bir tarafı gö­le bir tarafı da köye bakan küçük terasta otu­rurken, uzaktan garip bir müzik sesi duydum. Sese doğru yürüyünce, evinin bahçesinde, su borusunu üfleyerek müzik yapmaya çalışan, dokuz yaşındaki Nuri'yle karşılaştım. Okuldan yeni dönmüştü. Annesiyle babası, kıyıdaki ba­lık restoranını işletiyormuş. Ben yoluma de­vam ederken Nuri, evinin karşısındaki tepenin üzerinde, dimdik ayakta duran Atena Ta­pınağı'na doğru, bir deneme daha yaptı. O anda, gümüş rengindeki Bafa'nın kıyısındaki Kapıkırı'da, Nuri'nin borusundan çıkan bu melodiden başka hiçbir ses yoktu.

28 Ağustos 2019 Çarşamba

Roma hamamlarında yaşam...


Romalılarda hamam, sadece yıkanmak için değildi. Sosyal hayatın önemli bir parçasıy­dı. Aynı zamanda, bir kütüphane, sanat ga­lerisi ve bir gimnasiondu. Güneşin doğuşuy­la güne başlayan halk, işlerini bitirdikten sonra, öğleden sonrasını hamamda geçirmekten hoşlanırdı. Halkın ileri gelenleri ta­rafından masrafları karşılanan hamamlarda amaç, halkın yıkanırken eğlenebileceği, ge­niş ve güzel bir mekan sağlamaktı. Hamamlar, halkın her sınıfına, çok küçük bir ücret karşılığında açıktı ve çocuklara bedavaydı. Ünlü yazar Seneca, bir kitabında hamamlardaki gürültüden, muzip bir şekilde şikayet eder; yankesicilerin yakalanması , havuza gürültüyle atlayanlar, ağdacının koltukaltı tüylerini çektiği anın dışında devamlı kendi reklamı için bağırması, kıllar çekilirken müş­terinin bağırması, ucuz masajcıların hamama gelenlerin omzunda şaklayan ellerinin sesi... Hamamdan çıkanlar, akşam evlerine dönmeden önce, tavla, dama ya da satran ­ ca benzeyen ve siyah-beyaz pullarla oyna­nan oyunlara katılırdı. Oyun tablaları, mer­mer ya da gümüşten pullar ise taş, maden, fildişi ya da camdan yapılırdı.

27 Ağustos 2019 Salı

Pamukkale'de Nerede Yenir?


Pamukkale Termal

Klasik bir Pamukkale deneyimi... Aynı zaman­da Pamukkale'nin klasik fotoğraflarından biri... Bu suya girmeyen, Pamukkale'ye gittim demekte zorlanabilir. Yeşilliklerle çevrili, yazın serin, kışın ılık bu termal suya turistler bayılı­yor. Kafe-barı var... 08.00-19.00 saatleri arasında açık. 
Pamukkale, 0258 272 20 24

Motel Mustafa Restaurant & Bar

Mustafa ve Ayten Serter'in işlettiği, temiz bir pansiyon-restoran-bar. Ayten Hanım, ahşap restoranında, ağırlıklı olarak vejetaryen ye­mekler yapıyor. Dolma, ıspanak, pırasa ve Ko­relilerin favorisi acılı yemekler denemeye de­ğer. 
Pamukkale, 0258 272 22 40 

Pamukkale Antik Restaurant

Traverten ve Pamukkale manzarası, açık büfe Türk ve dünya mutfaklarıyla, daha çok büyük turist gruplarının ağırlandığı bir restoran.
Pa­mukkale, 0258 272 20 36

Karahayıt Kasabası

Travertenlere 7 km mesafede, dört ve beş yıl­dızlı otellerin olduğu Karahayıt kasabası var. Buradaki dar, tek ana caddede, daha çok otantik, yer sofralarıyla döşenmiş gözleme ev­leri var. Bazıları kahvaltı da veriyor . Arka so­kaklarda pansiyonlar bulunuyor. Restoranlar, genelde temiz ve aileler tarafından işletiliyor. Bunlardan bazıları; Hala'n ın Yeri, Sinan Resta­urant Çay Bahçesi, Şahin ızgara, Turkuaz Bö­rek Evi, Sultan Sofrası, Öztürk Cafe-Resta­urant, Kaltur Restaurant...

26 Ağustos 2019 Pazartesi

Kuşadası'na Nasıl Gidilir ve Kuşadası Plajları

ü
İzmir-Kuşadası 90 km. 
Yeni açılan Aydın oto­yolundan Torbalı-Selçuk yönünde 90 dakikada Kuşadası'na varılıyor. Otoyol üzerinde, Selçuk çıkışından ayrılmak gerekiyor.
İstanbul'dan gelenler için, İDO'yla Bandır­ma'dan Balıkesir-Manisa-İzmir üzerinden Kuşadası'na gidiliyor. Bandırma-Kuşadası 350 km. Ayrıca Varan Turizm'in Bandırma üzerin­den, İDO bağlantılı, İstanbul-İzmir arasında otobüs seferleri de var. Ankara'dan, Afyon-Salihli-İzmir üzerinden Kuşadası 665 km. 
Kuşadası'na en yakın havaalanı İzmir Adnan Menderes Havaalanı, Kuşadası'na uzaklığı 80 km; İzmir'e gelip garajdan Kuşadası oto­büslerine ya da havaalanından taksiye bin­mek gerekiyor.



Kuşadası plajları Şehir Plajı


Kuşadası'nın içinde, kıyı şeridinde.

Güvercin Ada Plajı


Özel bir plaj. Ege'nin derin ve temiz sularını sevenler için...

Yılancıburun Plajı


Güvercin Adası'nın arkasında ki yarımada üze­rinde.

Kadınlar Plajı

Kuşadası'nın en popüler plajı. Kuşadası merkezden beş dakikada bir kalkan minibüslerle ulaşmak oldukça kolay.

Kuştur Plajı

Deniz sörfü, ski ve parasailing ... Kuşadası -Sel­çuk karayolunun 6. km'sinde. Şehir içinden minibüslerle de gitmek mümkün.

Tusan Plajı

Kuştur Plajı'nın hemen yanında. Su sporlarıyla ünlü. Şehir içinden minibüsler kalkıyor.

25 Ağustos 2019 Pazar

EFES HATIRASI




Eskiden Efes'e gittiğimde, yamaç evler benim için Efes'in en gizemli yeriydi. Son 25 yıl içinde, defalarca Efes'e gelmeme rağmen, ilk kez Romalıların yaşadıkları yamaç evleri göreceğim. Arkeolog Cengiz içten, beni Efes'in caddelerinde dolaş­tırıyor. Ancak özel izinle girilebilen bu evlerin restorasyonu, 1960'tan beri devam ediyor.

İşte yıllardır görmeye can attığım evlerin için­deyim. Evler yamaçlara yerleştirilmiş, belliki hepsinden deniz görünüyordu . Her duvarda, her taşın altında Romalıların nasıl yaşadığına dair ipuçları var. Hayal gücümü Cengiz Bey'in verdiği bilgilerle destekliyorum; "Bak, nasıl bizde mefruşat, perde, halı var, Romalılarda da evin süsü belli ki, duvardaki freskler ve yerdeki mozaiklerde. Şu duvara bak, duvar kağıdı gibi, yenilik yapmak istendikçe eskisinin üzeri­ne yeni duvar resmi yapılmış."

Hiç arkeoloji ve tarih sevmesenizde, Efes'e ve bu yamaç evlere kayıtsız kalamazsınız. Efes, Antikçağ'ın en ünlü şehirlerinden biriydi. Bu­günde dünya üzerinde, gezenlerin büyülendiği ve seyahatlerinin doruk noktası olduğunu söyledikleri bir yer. Örneğin, Yunanistan'da, birçok tarihi yer gezmiş olan turistler, tüm Yu­nanistan'da gezdikleri arkeolojik kalıntıların toplamının Efes kadar olmadığını söyler.



Efes'te 2000 yıl önceki, mermer caddelerden geçen at arabalarını, mozaik kaldırımlarda to­galarını ve sandaletlerini giymiş Romalıları, caddenin iki yanında yamaçlara kurulmuş fresk ve mozaiklerle bezenmiş evleri hissede­biliyorsunuz.

Bu büyülü kapıdan girebilmek için turistin tek anahtarı rehberdir. Rehberin, turistin gözünde bir yeri nasıl canlandırdığı, sorulara verdiği ce­vaplar önemlidir. Çünkü gemilerle günübirlik gelen turistlerin Türkiye hakkında çok az bilgi si vardır. Bazen buradan ayrılırken hala bir Yunan adasında olduklarını sanır bu insanlar.

Efes'in Kuretler Caddesi'nden iniyorum . Bu caddenin sonundaki Celsus Kütüphanesi beni hep büyülemiştir.

Bilgelik, erdem, alın yazısı ve bilgiyi temsil eden heykellerin önünde durup, tek tek bu kavram­ları düşünüyorum. Antikçağ'ın en önemli kü­tüphaneleri İskenderiye ve Bergama kütüpha­neleriymiş. Bergamalılar parşömeni keşfetme­den önce, dünyadaki tek kağıt Mısır'da yeti­şen bir bitki olan papirüsmüş. Papirüs çok pa­halıymış ve sadece bir yüzüne yazılabiliyormuş. En büyük zorluğu ise rulo şeklinde sakla­nabilmesi ve ciltlenememesiydi . Bu nedenle şahısların bir kitaba sahip olması neredeyse imkansızmış. Keçi derisinden elde edilen par­şömen icat edilince, halk da kitap sahibi ola-bilmiş. 24000 kişilik antik tiyatrodan limana doğru bakarken, adeta Kleopatra ile Anto­nius'un balayı için neden Efes'i seçtiklerini anlayabiliyorum.

24 Ağustos 2019 Cumartesi

Çekül Çevre ve Kültür Evi



Birgi'nin gönüllü turizm elçisi ve Çekül Vakfı sorumlusu, ressam-arkeolog Emin Başaranbi­lek'ten Birgi'yi dinleyebilmek büyük şans. Bir­gi' deki kültür, sanat ve bilim hareketlerinin merkezi olan Çekül Çevre ve Kültür Evi, Bir­gi'ye katkıda bulunmak isteyenleri ağırladığı gibi buraya gezmeye gelenleri de bilgilendiri­yor. Mimar Sinan Üniversitesi ile Çekül Vakfı'nın işbirliği sonucu, Birgi'de isteyen ev sa­hiplerine ücretsiz restorasyon projesi çizili­yor. Vakıfta ahşap boyama ve el sanatları kursları veriliyor, tarımdan kültüre konfe­ranslar ve etkinlikler düzenleniyor. Salı hariç her gün, 09.00-18.00 saatleri arasın da açık, 0232 531 55 80.

23 Ağustos 2019 Cuma

ÇEŞME - ALAÇATI'DA NEREDE NE YENİR?



Dost Pide

TSE belgeli bu pideciye uğramak bir Çeşme klasiğidir. Kıymalı, kuşbaşılı ve ıspanaklı pideleri ve kiremitte köfteyi kesinlikle denemelisi­niz. Sakızlı muhallebi ve tahinlı pide yemeden masadan kalkmayın. 24 saat açık. Şifne Cad. No: 27
Ilıca, 0232 723 20 59

Şen Turşucu

35 yıldır turşuda Çeşme'nin ve belki de Ege Böl­gesi'nin en önemli ismidir. Çeşmeliler, seyyar turşucu Özdemir'in hangi saatte nerede olduğunu bilir ve ona göre yollarını değiştirirler. Amerika'dan memlekete gelenler Şen Turşucu diye sayıklar. Turşularını üzerinde kestiği tertemiz mermer tezgahıyla ve turşu yapımında sirke yerine limon kullanmasıyla ün salmıştır. Kesin olan bir şey varsa, o da Şen Turşucu müşteri peşinde değil, müşteriler Şen Turşucu'nun peşinde koşar. 
0532 490 19 73

Alaçat

Ayşenur Hanım'la İzmir Amerikan Kız Koleji'nden arkadaşı Destina Hanım, tahta mobil­yaları boyarken, koyacak yer kalmamış olmalı ki, Alaçatı'nın girişinde doğanın ortasında, şirin bir kafe açmışlar. Kahvaltıları meşhur, zeytinyağlı çeşitleri var, yumurtaları kümesten, domatesle biberi kendileri yetiştiriyor, reçelleri kendileri yapıyor. Üstelik mangala da bekliyorlar. Çamlık Yol No: 22
Alaçatı,0232 716 79 44

Yusuf'un Yeri
llıca'ya 3 km uzaklıkta Şifne Koyu'na bakan, baba Yusuftan oğlu Ali'ye ondan da torun Yusufa geçen sakin bir balık lokantası. Güleryüzlü oğul Ali hala mutfakta balıkların ba­şında, torun Yusuf serviste. Şifne Termal Otel ' e yakın olan lokantanın hemen yanında Ali Bey'in ablasının işlettiği yan yana odalar­dan oluşan tek katlı pansiyonda, komşuluk­lar kuruluyor. Şifne Mevkii, 
Alaçatı, 0232 717 10 41

İmren

40 yıldan beri aynı yerde hizmet veriyor. Menüde klasik Türk mutfağı yemekleri var. Çeşme'de benzerine zor rastlanan lokantanın yemekleri, bol, ucuz ve lezzetli. 12.00 ile 24.00 saatleri arasında açık. inkılap Cad. İş Bankası karşısı, 
0232 712 76 20

22 Ağustos 2019 Perşembe

EKHO VE NARKİSSOS AŞKI


Mordoğan'dan 20 km sonra, yarımadaya is­mini veren ve bu civarın en güzel koylarıyla en temiz denizine sahip, kayaların üzerine ku­rulu Karaburun var. İzmir Körfezi'nin girişin­de, yarımadanın en kuzeyinde yer alan Karaburun'un bilinen ilk adı Mimas. Daha sonra­ları, Osmanlı döneminde Ahırlı adını alıyor. Efsaneye göre, doğar doğmaz, eşi olmayan güzellikte bir erkek çocuğu olan Narkissos, Irmaklar Tanrıçası Nana'nın oğluydu. Deli­kanlılık çağında, her dişi ona aşıktı. Narkis­ sos, bir gün, kutsal Mimas Dağı'ndaki gölde kendini seyrederken, sudaki yansımasına aşık oldu. Şarap Tanrısı Dionisos için yapılan bir şenlik sırasında, dağ perilerinden Zeus'un kızı, güzeller güzeli Ekho, Narkissos' a aşık oldu. Narkissos'un elini, bir kereliğine bile ol­sa, avucuna alabilmek için, ikram edilen aşk şarabından Narkissos'a içirmek istedi. Ancak Narkissos, bu aşkı reddetti. Onun tek istediği, kendini gölde seyretmek ve bedenini ok­şamaktı. Çiçek Tanrıçası Flora'nın öncülü­ğünde, festival alayı, bu gölün kenarına var­dı. Bu arada, Narkissos'un kendine olan aş­kından dolayı her yanını ateş sarmıştı ve için için erimeye başlamıştı. Ekho, onun yok olacağını fark etti ve feryat ederek, herkese, onu kurtarması için yalvardı. Bunun üzeri­ne, ilahiler söylendi ve Flora mis kokulu çi­çekleri, havaya saçtı. Ancak, Narkissos'un çiçek kokulu vücudunun erimesi ve toprağa karışması engellenemedi. Bu olaydan bir süre sonra, Ekho buraya geldi ve aşkı­nın öldüğü yeri, nergis çiçeklerinin kapladı­ğını gördü. Böylece nergis, sonsuza kadar aşkın sembolü olarak kaldı.

21 Ağustos 2019 Çarşamba

URLA VE ADALARI


Urla'nın civarında, 12 küçük ada var. Bunlardan, Uzunada ve Hekim Adası, askeri amaçlı kullanılıyor. Alman Adası olarak da bilinen ve güzel bir plajı olan Yassıca Ada, turizme açık. Yaz aylarında, hafta sonları, İzmir Karşıyaka'dan, Konak'tan ve Urla İskelesi'nden, buraya günü birlik tekne seferleri yapılıyor. Adalar için­de, en ilginç olanı, kuşkusuz Karantina Adası. Klazomenai halkının, Pers saldırılarından korun­mak için kaçtığı ada, Büyük İskender zamanın­da bir yolla karaya bağlanmış. Bugün, Urla İske­lesi'nden adaya uzanan asfalt yol boyunca, de­nizin içindeki, MÖ 111.yüzyıla ait antik yolun ka­lıntıları görülüyor. Hatta balıkçılar, kalıntıların üzerine çıkıp balık avlıyor. Şnorkelle dalındığında, su altındaki antik kent kalıntıları belirgin. Karantina Adası' nın üzerinde bir otel, bir plaj, bir mağara ve Klazomenai kentinin kalıntıları var. Adanın kuzey burnunda, Antikçağ'a ait, 5000 kişilik bir tiyatro var. Adada, Urla' daki Aya Yorgos Kilisesi'ne kemerli bir dehlizle bağlı olan, Ayos Yoanis'e adanmış bir katakomp (yeraltı mezarlığı) olduğu da biliniyor. Bu yapı, Anadolu'daki en eski Hıristiyan katakombu kabul ediliyor. Çam ve palmiye ağaçlarıyla kaplı adanın etrafını, yarım saatte yürümek mümkün. Adanın asıl önemi, 1865'te, Osmanlıların Fransızlara yaptırdığı Taaffuzhane' den (sağlık koruma yeri) geliyor. Karantina adı da, buradan kaynaklanıyor. Buraya ulaşan, gerek ticari amaçlı gerekse hacdan dönen bütün gemilerin mürettebat ve yolcuları, sağlık kontrolünden geçiriliyordu. Amaç, kolera, veba, çiçek, sarı­ humma gibi salgın hastalıkların ülkeye girmesini engellemekti. Gemiler, adanın açıklarında de­mirler, yolcular, küçük teknelerle, Taaffuzha­ ne'ye getirilirdi. İki bölümlü Taaffuzhane'de, yolcular önce ilaçlı sularla duş yaptırılır, bu ara­da eşyaları ve çamaşırları, 360 derece dönebi­len dolaplarla ikinci bölüme gönderilerek, buradaki üç büyük kazanda, 110 derecelik buharla sterilize edilirdi. Yolcular, 15 gün tecrit odalarında tutulurdu. Eğer gemide, hasta bir yolcu var­sa, o gemi karantinaya alınırdı. Belirli bir göze­tim sürecinden sonra, herhangi bir salgın hasta­lığa rastlanmazsa, atlı bir haberci İzmir valisine müjdeyi verir, vali de haberciyi bir kese altınla ödüllendirirdi. Bugün hala o dönemde kullanı­lan duşlar, buhar kazanları ve dolaplar binada bulunmasına rağmen, burası henüz ziyarete açılmadı.

20 Ağustos 2019 Salı

İZMİR' DE BUNLARI MUHAKKAK YAPIN

  • Sabah erken, Pasaport Kahve-­ si'nde çay içip, boyoz ve katı yumurta yemek.
  • Gün batımında vapurla Karşıya­ka'ya geçmek.
  • Oteller Sokağı'nın yalnızlığında dolaşmak. 
  • Kordonboyu'ndaki yeni gezinti yerlerinin tadını çıkarmak. 
  • Kadifekale'den yürüyüp agoraya inmek. 
  • İzmir'in ünlü pastanelerinin pastalarını tatmak.
  • Konak Meydanı'nda "İzmir hatıra­ sı" olacak bir fotoğraf çektirmek. 
  • İzmir'in hareketli gece hayatına katılmak. 
  • Eski Buca evlerinin olduğu sokaklarda dolaşmak. 
  • Olmadık bir saatte, Bilal İnci'de ya da Topçu'da sayısız çöp şiş ve iyi kızarmış soğan yemek.
  • Kemeraltı'ndaki Tarihf Börekçi'nin duvarlarında asılı eski İzmir fotoğraflarına bakmak. 
  • Agora Kıraathanesi'nde mola vermek.
  • Sivilalipaşa Şadırvanı'nda esnafla sohbet etmek.
  • İzmir'e trenle gitmek.
  • Sokaktan İzmir gevreği (simit) satın almak.
  • Asansörden izmir'e kuş bakışı bak­mak.
  • Kemeraltı'nda geçmişin izlerini aramak.
  • Kestane Pazarı'ndan kestane satın almak.
  • Ünlü bir balık lokantasında, ızgarada çipura yemek.
  • Kızlarağası Hanı'nın avlusunda oturmak.
  • Kordonboyu'ndaki birahanelerde bira içip sosis yemek.
  • Yazın bardacık (taze incir) yemek.
  • Muzaffer İzgü ve Gazi Kadınlar sokaklarında dolaşmak.

19 Ağustos 2019 Pazartesi

KÜTAHYA' DA NEREDE KALINIR




Yoncalı Tütav Termal Otel

Kütahya'da gönül rahatlığıyla kalınabilecek bu termal otel, kent merkezinde bulmakta zorlanacağınız tüm konfora sahip. Doğanın içinde sessiz bir ortamda, bir gece için bile olsa, dinlendirici tüm koşulları sunuyor. Ote­lin suyunun yer altından çıkış sıcaklığı 42 de­rece ve oteldeki bütün odalarda, ortak kulla­nılan havuzlarda ve tedavi merkezlerinde bu sudan yararlanılıyor. Otelin bitişiğinde, fizik tedavi ve rehabilitasyon merkezi var. Sağlık Bakanlığı'ndan kaplıca ve kür merkezi ruhsatlı. Kirazlı Dağı eteklerindeki Yoncalı Kaplıcaları, Kütahya-Tavşanlı karayolu üzerinde, kente 16 km mesafede. 
Yoncalı, Kütahya,0274 249 42 12


Hotaş Hotel

Kent merkezinde kalınabilecek en ıyı seçeneklerden... Otelin, Türk hamamı ve saunası var. Yenileniyor, o yüzden yeni odalarından isteyin . Menderes Bul. No: 5 
Kütahya,0274 224 20 24

Erbaylar Otel

Kent merkezinde. Üç yıldızlı otelin bar-restoranı var. Afyon Cad. No: 14 
Kütahya, 0274 223 69 60

Gül Palas

Kent merkezinde, televizyonlu odaları var. 
Kütahya, 0274 216 17 59

Otel Köşk
Çarşıya yakın, büyük odaları var. Ekonomik konaklamak isteyenler için. 
Kütahya, 0274 216 20 24

18 Ağustos 2019 Pazar

KULA VOLKANİTLERİ VE CARULLAH BİN SÜLEYMAN CAMİİ


Kula Volkanizması'nın en genç oluşumu, terk edilmiş olan Çakallar köyünün bulunduğu tepenin yamacı... Burada bir cüruf ocağında çalışmalar sırasında, 10-12 bin yıl öncesine ait ayak izleri, prehistorik araştırmalarda, dünya çapında bir buluntu. O dönemde buradan ge­çen üç kişiye ait ayak izleri, ayrıca bir hayvana ve yere konan bir eşyaya ait izler var. Bu bölge bugün sit alanı. 1969'da sayısı 200 olarak be­lirlenen ayak izlerinden bugün ancak 10-12 ta­ nesi yerinde görülebiliyor. 60 kadarı Ankara Maden Tetkik Arama Enstitüsü içindeki Doğa Tarihi Müzesi'ne taşınmış. Çalınan ayak izlerin­den bazıları Amsterdam Doğa Tarihi Müze­si'nde bulunuyor. Köylerdeki evlerde bazen süs eşyası olarak bile kullanıldığı da biliniyor. Kula-Uşak yolu üzerinde, Kula ' dan 18 km son­ra, levha olmayan bir sol sapaktan sapınca, kendinizi başka türde oluşumların içinde bulu­yorsunuz. Burgaz Volkanikleri, volkanik faaliyetlerin ilk evresi olması nedeniyle, yapı olarak en altında bazalt, üste doğru kum taşı ve tüf yapısına sahip . Üstteki doğal yapı, yağmur ve erozyonun etkisiyle aşınmış ve zaman içinde vadi yamaçlarında peri bacaları benzeri olu­şumlar meydana gelmiş. Bunlar vadi içinde adeta doğal heykeller gibi.



Ankara-İzmir yolu üzerinde, Kula'ya 12 km mesafede, Emre köyündeki Carullah Bin Sü­leyman Camii, ziyaretçi için beklenmedik bir güzellik. 1547 tarihinde yapılan bu küçücük caminin içi, 1808-1821 yılları arasında Şeyh­ zade Abdurrahman Efendi adlı bir usta tara­fından yapılan kalem işi duvar resimleriyle bü­tünüyle süslenmiş. Cami, namaz vakitlerinde açık ancak kapalıysa da, açtırmak için hemen caminin karşısındaki bakkal Mustafa Akın'a uğrayabilir ya da önceden onu arayabilirsiniz (Emre köyü, 0236 832 40 02).

17 Ağustos 2019 Cumartesi

AYVALIK


Ayvalık iskele merkezdeki kaosa bakıp, bura­dan bir an önce uzaklaşmaya karar verirseniz büyük hata edersiniz. Çünkü arka sokaklardaki cevherleri ve perşembe günü kurulan şenlikli pazarı kaçırmış olursunuz. Gezmek için yine en iyi zaman akşamüstü. Pazarın içinden geçerken, arnavut kaldırımı, dar sokaklarda da dola­şıyorsunuz aynı zamanda. Sokak aralarındaki birçok cami bir zamanlar Ortodoks kilisesiydi. Pazarın en hoş yeri, sebze ve meyvelerin satıl­dığı meydan. Pazarın toplanma saatine doğru oradaysanız, herkes birbiriyle dalga geçmeye başlıyor. Pazar şemsiyelerinin arkasında yükse­len güzelim Ayvalık evlerine, batan güneşin kı­zılı vuruyor. Sebzeci Vahit Bey, aslen Rumelili. 20 yıldır aşık olduğu kadını yanına çağırıp fo­toğraf çektirmek istiyor. Sarışın kadın utanıp kaçıyor. Vahit Bey ellerini beline koyuyor, gömleğin önü açık, poz veriyor . Akdeniz'in sıcaklığı herkesin yüzünde, Ayvalık insanına çok çabuk kanım kaynıyor.



Ayvalık'ın büyüsü arka sokaklarında. Eğer Ayvalık'ın içindeki her kiliseyi tek tek görmek istiyorsanız, otellerde ve seyahat acentelerinde dağıtı lan kent haritalarından yararlanabilirsiniz . Dalkıran Mehmetağa Caddesi, evlerin önünde insanların oturduğu, balkonlarda biberlerin kurutulduğu yaşayan, güzel bir sokak, Fevzi Çakmak Caddesi de öyle. Taksiyarhis Kilise­si buraya yakın, hiçbir zaman camiye dönüştü­rülmemiş 130 yıllık bir kilise. Balık derisine çizil­miş değerli portreler ve ikonalar çalındığı için kilise kapatılmış. Geriye kalanlar İstanbul'daki Rum Ortodoks Patrik hanesi' nde.

Ayvalık sokaklarında beni şaşırtan iki bina daha var. Tarihe karışmış bir zenginliğin ve refahın sağlam bir göstergesi olarak, "görülmeye de­ ğer''. iki pansiyon. Birisi Fevzi Çakmak Cadde­ si'nde Bonjour Pansiyon diğeri de postanenin arkasındaki Yalı Pansiyon. 21O yıllık Yalı Pansiyon'da, bir dönem İtalyanlar, bir dönem de Yunanlılar yaşamış. Bonjour da 300 yıllık. Bir zamanlar Fransız sefarethanesiymiş.

Ayvalık iskelede, tekne turlarından boşalan ka­labalığın, büfelerin ve satıcıların oluşturduğu duvarda belki bir delik bulur da, denizi ya da gün batımını yakalama şansını elde eder miyim diye debeleneceğinize, ya uçtaki Kanelo'da çay için ya da Çamlık yoluna girin. İskeleden Çamlık'a doğru ilerlemeye başladığı­nızda, asfalt yarılır da ortaya deniz çıkar sanki. Sağda deniz, solunuzdaysa güzelliği ve estetiği Fransız Rivierası'ndaki villalarla boy ölçüşebile­cek denli etkileyici küçük saraylar art arda dizi­ lir. Rumlardan kalma bu konaklardan bazıları bir zamanlar bataklıkmış, şimdi hepsinin önün­de birer cennet bahçesi uzanıyor. Bazıları hala harap. Çamlık, şehrin hemen kenarında, kente hakim bir tepede. Burada çamların arasında bir kır kahvesi ve belediye gazinosu var. Kahvenin yakınındaki Dondurmacı'nın sakızlı ve karadut­lu dondurması meşhur. 

Çamlık 'ın ilerisinde, Ayvalık'ın 8 km dışındaki Sarımsaklı, otel ve lokantaların olduğu hare­ketli, kalabalık ve popüler bir bölge. En kayda değer özelliği, 7 km'lik kumsalı. Denizin içi kum. Bu kumsal şeridinin en güzel noktası, 13 km mesafedeki Altınova.
Plajıyla ve çamların arasındaki piknik alanlarıyla burada vakit geçirmeye değer. Sarımsaklı yolu üzerinde, çok ilginç dev el şeklinde tabelalarla işaretlenmiş birçok yerin arasında, Şeytan Sof­ rası var. Sofra şeklindeki bu kayalık burundaki kafede, iğne atsanız yere düşmüyor. Şeytan Sofrası'na çıkan yol arabalardan tıkanıyor. Gün batımını seyreden kalabalığın görüntüsü ve gün batımının alkışlarla uğurlanması görül­meye değer. Manzara çok güzel ama tesis ve ortam bambaşka olabilirdi. Neden insanlar, ör­neğin Nil Nehri'nde olduğu gibi, şezlonglara uzanıp ellerinde şarap kadehleriyle, sükunet içinde, günü batırmasınlar? 
Tepede Ayvalık tarafına doğru döndüğünüzde, tam karşıdaki ada, Osmanlı döneminde akıl hastanesi olarak kullanılan Tımarhane Adası.

16 Ağustos 2019 Cuma

BOZCAADA TARİHİ


BOZCAADA TARİHİ

"Tanrı, insanları uzun ömürlü olsunlar diye, Tenedos'u yaratmış" diyor Herodotos . Yılın 250-300 günü, poyrazın estiği adada, bunu söylemek için o kadar da iddialı olmak gerekmiyor. Bozcaada, feribotla yaklaşırken görünen, çirkin resmi binaların ve Baytur konutlarının dışında, bir adanın çağrıştırabileceği her şeye ve de fazlasına sahip. Masmavi bir deniz, balıkçı motorları, küçük kahveler, ıssız koylar, bağlar, bağ evleri, zakkumların, begonvillerin, sardunyaların taştığı arka sokaklar, beyaz badanalı taş Rum evleri, renkli cumbalı ahşap Türk evleri... Bağ bozumu zamanı atmosferi başkalaşıyor adanın. Bağlarda üzüm salkımları ağırlaşıyor, fabrikalarda, evlerde şarap yapılıyor .
Feribot, karayla bağlantının en önemli unsuru. Kışın, bazen kötü hava koşullarında, ada halkının bir hafta boyunca karşıya geçemediği oluyor. Yine feribotla yaklaşırken, adanın böylesine ağaçsız olması dikkatin izi çekebilir. Adada ağacın az olmasının nedeni, kuvvetli rüzgarlar. Özellikle, turizmle geçinen ada halkı için de önemli feribot. Her feribot gelişinde limanda, üzerinde pansiyon isimleri yazılı tabelaları tutanlar bekleşir. Her feribot yanaştığında, yataklara yeni çarşaflar konur. Bozcaada, tam anlamıyla turistik bir ada değil. Bazı bölgelerde rastlanan, turizmin verdiği o pişkinlik adada yok. Fiyatlar, turiste göre ayarlanmamış . Malını ısrarla satmaya çalışan satıcılar yok. Aşırı kalabalık yok. Sokaklarda, dükkan karmaşası ya da yüksek müzik sesi yok. Bu durum adanın doğal ve tarihi sit alanı olmasından kaynaklanıyor. Her ne kadar hissettirmese de, adanın ekonomik hayatında turizmin önemli bir yeri var. Buna rağmen, Bozcaada yönetimi, turistin adaya gelmesinin nedeninin eskiyi görmek olduğunu tam olarak kavrayabilmiş görünmüyor. Adanın silueti çok iç açıcı değil, bir zamanlar çirkin binaların yerinde değirmenler varmış. Yine bugün, hem güzel hem de işlevsel olan parke taşı yolları bozmaya yönelik bir eğilim hissediliyor. Şaraptan başka adaya özgü, hediyelik eşya yapılmıyor. Lisa'nın kafesinde gördüğüm, seramik üzerine naif ada resimleri yapan levhacı artık yaşlanmış. Adada, sayısı oldukça yük­sek bir ressamlar topluluğu ve birkaç da resim galerisi var. Bunların arasında ilk kurulan, altı yıllık bir geçmişi olan Rengigül Sanat Gale­risi. Sergilerin, her 15 günde bir değiştiği Rum Mahallesi'ndeki galeride, adada yaşayan ya da Türkiye'nin birçok yerinde üreten res­samların eserleri sergileniyor.

Bozcaada ve Gökçeada Çanakkale Boğazı'nın ağzında yer alıyor. Türkiye'nin Gökçeada ve Marmara Adasından sonra üçüncü büyük adası. Çanakkale'nin ve Türkiye'nin köyü olmayan tek ilçesi. Kıyıya, 6 km Çanakkale Bo­ğazı'na ise, 19 km mesafede. En yüksek yeri 191 metre yükseklikteki Göztepe . Buradan, Truva, Çanakkale Boğazı'nın girişi, Gökçeada, Edremit Körfezi, Kaz Dağı ve Assos görülebilir. Bozcaada'nın eski adı, Tenedos. Deniz Tanrısı Poseidon'un çocuklarından Kiknos'un oğlu Tenes , kral babasına eş gelen kadına göz koydu diye bir kavalcı tarafın­dan iftiraya uğradı ve babası tarafından bir sandığa kapatılarak denize atıldı. Tenes, bu adaya varıp, burada yaşamaya başladıktan bir süre sonra, babası gerçeği öğrendi. Af dilemek için, adaya geldi ancak gururlu Te­nes, geminin halatını bir vuruşta kesip onu geri gönderdi. Tenes sürgün olarak geldiği bu adaya adını verdi.
Feribottan inince, merkeze doğru, soldaki Türk Mahallesi olarak da bilinen Alaybey Mahallesi, sağdaki ise Rum Mahallesi olarak bilinen Cumhuriyet Mahallesi. Kalenin ve li­manın çevresinde evler var. Bağ evlerinin dışında, adanın büyük bir bölümünde yapılaş­ma yok. Adada yapılaşmanın kuralları var. Üç dönüme 80 m2 tek katlı eve izin veriliyor. Rum Mahallesi, 1800'Ierde büyük bir yangın geçirmiş. Amerikalı bir mimar tarafından ma­halle yeniden planlanmış ve birbirini dik kesen sokaklar yapılmış. Aşağı doğru inen bazı so­kaklar, limana, bazılarıysa kale arkası ya da arka deniz denilen barların sıralandığı kıyıya çıkıyor. Rum Mahallesi'nde 1869 tarihli bir ki­lise var. Kilisenin Venedikliler zamanında ya­pıldığı sanılıyor. Bahçedeki çan kulesi onarım­da. Kilisenin yakınındaki bir taş evin kapısın­daki levhanın üzerinde, "Sokrat'ın Evi" yazı­sı sizi şaşırtmasın. Burası, yaşamının büyük bir bölümünü adada geçiren Sokrat İncesu'nun evi. İncesu, Osmanlı ordusunda subaylığa ka­dar yükselen ve Çanakkale Savaşları'nda çar­pışmış bir i. Bu mahallede, İstiklal ve Atatürk caddeleri görmeye değer. Adanın 1600'Ier­ den kalma iki camisini, Türk Mahallesi çevreli­yor. Mahalledeki, iki tarihi hamam, 1960'Iara kadar kullanıldıktan sonra şarap fabrikası de­posuna dönüştürülmüş. Ayrıca, iki katlı ahşap cumbalı evler ve bugün çocuk parkı olarak kullanılan Namazgah Meydanı da burada. Bozcaada Kalesi, Ege'nin en iyi korunmuş kalelerinden biri. Kesme taştan yapılan kale, tarih boyunca, Cenevizliler, Venedikliler, Ro­malılar, Bizanslılar ve Osmanlılar tarafından savunma amaçlı kullanılmış. Kale gezilebiliyor. İçkalede ise, ada halkının desteğiyle kurulan, mütevazı bir müze var. Müzede, ça­nak çömlekler, eski şarap fıçıları, amforalar ve bir köy odasına ait etnografik eşyalar görüle­bilir. Kale ve müze, 10.00-18.00 saatleri arasında açık.