30 Eylül 2019 Pazartesi

Çin Geleneksel Sporları


Hükümet daireleri, kuruluşlar, fabrikalar, madenler ve ticari işletmelerdeki işçiler ve memurlar, spor faaliyetlerine katılmakta ve iş araları yanısıra sabah ve öğleden sonra 15 dakika egzersiz yapmaktadırlar. Yetişkinler için yedi grup egzersiz, demir ve çelik işçileri, kömür madeni işçileri ve tekstil işçileri için de özel egzersizler hazırlanmıştır. Bir çok kentte Wushu (yakın dövüş sanatı), Taijiguan (gölge boksu) ve Oigong (nefes alma egzersizi) gibi geleneksel sporlar yanısıra vücut sporları ve disko yaygındır. Özellikle sabah erken saatlerde insanlar parklar ve açık alanlarda sabah egzersizlerini yaparken görülebilir. 1995'te ulusal düzeyde 31 profesyonel spor birliği bulunuyordu. Demiryolu işçileri, bütün sanayi işçileri arasında spora en fazla ilgi duyan grubu oluşturmaktadır. ülkenin en büyük işçi/memur spor kuruluşu olan Lokomotif Spor Birliği, spora yaptığı büyük katkılar nedeniyle 1988 yılında UNESCO'dan ödül almıştır.

Kırsal sporlar, Çin'de uzun bir geçmişe sahiptir. Köylü spor karşılaşmaları, bir tek daldaki yarışmalar ve geleneksel spor gösteri maçları genellikle yerel yönetimlerin himayesi altında düzenlenmektedir. Sportif faaliyetler kırsal nüfus arasında giderek yaygınlaştıkça bir çok "spor evi" kurulmuştur. Örneğin, Fujian'daki Putian İlçesi, yetiştirdiği atlet ve koşucularla tanınmıştır. Guangdong'daki Taishan İlçesi, Liaoning'deki Gaixian İlçesi ve Fujian'daki Zhangzhou, voleybol alanında ülke çapında ün kazanmışlardır. Guangdong'daki Meixian ve Jilin'deki Yanbian, futbol alanında ilerlemiştir. Guangdong'da Dongguan İlçesi, Çin'in "yüzücü merkezi"dir ve idaresi altındaki Shilong Kasabası "halterciler kenti" olarak tanınmaktadır. 1984'ten bu yana ülkede spor alanında başarı elde eden ilçeler seçilmektedir. 1995 sonuna kadar 129 ilçe "ulusal başarılı spor ilçesi" unvanını, düzinelerce ilçe de"wushu kenti" unvanını kazanmıştır. » Geleneksel Sporlar Geleneksel Çin sporları arasında hepsi Çin'de yaygın olarak yapılan wushu, taijiguan, gigong, Çin tarzı güreş, Çin santrancı ve weigi (go) bulunmaktadır.

29 Eylül 2019 Pazar

Çin Sosyal Güvenlik Sistemi


1951'de Çin hükümeti, işçiler ve memurların hastalandıkları, yaralandıkları veya sakat kaldıkları, emekli oldukları, öldükleri veya doğum yaptıklarında devletten ne tür yardımlar alacaklarını açıkça belirten İşgücü Sigorta Yönetmeliklerini yayınlamıştır. İşletmeler ve hükümet organları ve kuruluşlarında erkek memurlar 60, kadın memurlar 55, kadın ve erkek işçiler de 50 yaşında emekliliğe hak kazanmaktadır. Emekli aylıkları, hizmet süresine göre asıl ücretin yüzde 75'i ile yüzde 100'ü arasında değişmektedir. Maluliyet nedeniyle erken emekli olan işçiler ve memurlar, eski ücretlerinin yüzde 40'ını almaktadır. 1 Mayıs 1995'ten itibaren çalışma süresi haftada beş güne indirilmiştir. Bunun sonucunda, işçiler ve memurların kültürel yaşamları daha renkli hale gelmiştir.

Ekonomik sistemin genel ıslahının bir parçası olarak sosyal güvenlik sisteminin ıslah edilmesi de gereklidir. Bu sosyal güvenlik reformu, hizmetlerin, finansmanın (devlet, kollektif birimler ve kişiler dahil), yönetimin, hizmet tesislerin ve hizmet personelinin sosyalleştirilmesi dahil olmak üzere devlet yardım sisteminin sosyalleştirilmesini amaçlamaktadır. Kırsal bölgelerde sağlanan sosyal sigorta düzeyi oldukça düşüktür ve genellikle yaşlıların bakımı, doğal afet yardımları, yoksulluk yardımları ve birleştirilmiş sağlık programlarının geliştirilmesine yöneliktir. 1995'te Çin'deki kasabaların yüzde 33.2'si, sosyal güvenlik ağları oluşturmuştu. 50 milyondan fazla köylü, yaşlılara bakım hizmeti veren programların kapsamına alınmıştı. 1995'te huzur evleri ve çocuk esirgeme kurumlarında 997,000 yatak bulunuyordu ve bunlar 767,000 kişiye hizmet veriyordu.

İşgücü sigortasına ilave olarak devlet organları ve öteki kuruluşlar, fabrikalar ve maden işletmeleri, kendi işçileri ve memurları için kafeteryalar, ana okulları, kreşler, berberler ve hamamlar gibi başka bir çok tür hizmet vermektedirler. Bunlar çalışanlara düşük fiyatlarla kaliteli hizmet sunmaktadırlar.

28 Eylül 2019 Cumartesi

Çin Turizm Yatırımları


Çin, son yıllarda farklı türde turistlerin gereksinimlerine uygun bir çok otelin yapımı, genişletilmesi veya yenilenmesi için Çin sermayesi ve yabancı sermayeyi kullanmıştır. Bugün Çin'de çeşitli tipte 4,800 seyahat hizmeti veren kuruluşla 1.747 yıldızlı otel (39 beş yıldızlı otel ve 107 dört yıldızlı otel) dahil olmak üzere yabancılara açık 3,720 turist oteli bulunmaktadır. En büyük beş yıldızlı oteller arasında Beijing'deki Wangfu Oteli, Büyük Çin Oteli ve Shangri-La Oteli, Shanghai'deki Jing'an Hilton, Garden Hotel ve Xinjinjiang Oteli, Guangzhou'daki Beyaz Kuğu Oteli, Çin Oteli ve Oriental Oteli, Dalian'daki Fulihua Oteli ve Shenzhen'deki Nanhai Oteli bulunmaktadır. Bütün büyük ve orta büyüklükteki kent ve turizm merkezlerindeki oteller, bütün dünyadan gelen turistleri ağırlamaktadır. Bunlar, bütün tesislere sahiptirler ve hizmet düzeyi, son yıllarda önemli ölçüde yükselmiştir. Bu otellerin bir çoğu yabancı işletme deneyimlerinden yararlanmışlardır.

Çin'in turizm ulaştırma sistemi, büyüyen turizm sektörüne paralel olarak gelişmiştir. Havayolu filosunda Bocing 767'ler, 757'ler, 747'ler ve 737'ler ve MD-82'ler bulunmaktadır. 727 iç ve uluslararası hat açılmıştır. Demiryolu idareleri ve karayolu taşımacılığı idareleri, turistlere yönelik hizmetlerinin kalitesini yükseltmişlerdir. Yangtze Nehrinin Üç Vadisi, Lijijang Nehri ve Beijing Hangzhou Büyük Kanalı gibi yerlerde turistler için çeşitli lüks gezi gemileri ile seferler düzenlenmektedir.

Bugünlerde Çin'deki turistler için çok uygun alışveriş fırsatları vardır. Bütün turistik merkezlerde kurulmuş mağazalar ve çok çeşitli turistik ürünler bulunmaktadır.

27 Eylül 2019 Cuma

Çin Teknoloji Projeleri


Projeler, uzmanlar tarafından önceden dikkatli bir şekilde onaylanmakta ve seçilmektedir. Bunların, sanayide hızla uygulanabilecek özelliklere sahip olmaları gerekmektedir. Ayrıca, yüksek teknolojik içeriği ve katma değere, piyasada rekabet gücüne, ihraç ürünleri üretme veya ithal ürünleri ikame etme özelliklerine sahip olmaları şartı aranmaktadır. İstatistiki verilere göre 52 ulusal düzeyde yeni ve yüksek teknoloji geliştirme bölgelerinin toplam yıllık teknolojik, sınai ve ticaret geliri, 1991 ile 1995 yılları arasında 8.73 milyar yuandan 152.9 milyar yuana çıkmıştır. İhracat- tan elde edilen yıllık döviz geliri de aynı dönem içinde 120 milyon dolardan 2.9 milyar dolara yükselmiştir. Şu anda, Çin'in yeni ve yüksek teknoloji geliştirme bölgeleri, olgunluk aşamasına ulaşmaktadırlar.

Çin piyasa mekanizmasının oluşturulması ve geliştirilmesi, hükümet görevlerinin dönüşümü, işletmelerin gücünün artması ve sınai yapının yeniden düzenlenmesi sonucunda, yüksek teknoloji sanayilerinin gelişmesi için olumlu koşullar yaratılmıştır. Çin'in yüksek teknoloji sanayii geliştirmesi amacı, bir takım ihracata dönük yeni ve yüksek teknoloji geliştirme bölgelerini, uluslararası alanda rekabet edebilen, Çin'de ve dış piyasada yüksek prestije sahip yüksek teknoloji sanayi grupları, ülkeler arası gruplar ve bölgeler arası şirketleri kurmak;. 2000 yılına kadar yeni ve yüksek teknoloji geliştirme bölgelerinin toplam yıllık gelirinin, 400 milyar yuana ulaşması ve üretim değerlerinin ülkenin toplam sınai üretim değerinin yaklaşık yüzde 10'unu oluşturması beklenmek; bu tarihe kadar yeni bir teknik, yönetim, ve işletme personeli kuşağı eğitilmiş olmaktır.

26 Eylül 2019 Perşembe

Kiralık Villa Tercihi


Alternatif Tatil Seçeneği Kiralık Villa

Otellerin kalabalığı ve yoğunluğu ile uğraşmak istemeyen tatilciler kiralık villalara yöneliyor. Kiralık villa piyasası bu sebeple oldukça hareketli durumda oluyor. Bu hareketlilikten oldukça memnun olan kiralık villa sahipleri müşterilerin devamlılığını arttırmak için hizmet konusunda zirveye ulaştılar.
İnsanlar otel kalabalığının ve plaj kalabalığının sıkıntısını çekmemek için kiralık villa tercihini yapıyorlar. Kiralık villa kimi otellere göre daha pahalı gibi dursa da ekonomik olanları da var. 

Oteller haricinde kiralık villa tatilini de tercih edebilirsiniz.

Pahalı olsa bile gelen tatilciler kendine ait ortamları olduğu için tatilciler için para mevzusu çok sorun olmuyor. Kiralık villa bahçelerindeki villaya özel havuzlar sayesinde tatilciler plaj havasını yakalayabiliyor. Kiralık villa sahipleri tarafından sürekli temizlenen bu havuzlar tatilcilere hijyen konusunda güven veriyor.

Kiralık Villa Dizaynı İsteğe Göre Düzenleniyor

Kiralık villa bahçelerindeki havuzlar kadar kiralık villaların iç dizaynları da gelen tatilciler tarafından önem arz ediyor. Özellikle ailecek gelen tatilciler için kiralık villa içinin geniş olması rahat etmeleri açısından önemli oluyor. Ailelerin dışında kiralık villa kiralayan bir diğer müşteriler balayına gelen evli çiftler de oluyor. 


Kiralık Villaların iç dizaynları müşteri isteğine göre değiştirilebiliyor.

Evli çiftler düğün sonrası baş başa güzel bir tatil geçirmek için otel kalabalığına gitmeyerek villa kiralıyorlar. Kiralık villa sayesinde balayı için gelen evli çiftler güzel ve romantik zaman geçirerek mutlu bir şekilde dönüyorlar.Kiralık villa fiyatları villanın yerine ve büyüklüğüne göre değişiyor. Kiralık villa sahipleri villanın giderleri doğrultusunda gelen tatilcilere genelde uygun bir fiyat çıkarıyor.

25 Eylül 2019 Çarşamba

Çin'de Ekonomik Sistemin Islahı


• Başlangıç Noktası ve Ekonomik Kalkınmanın Gelişimi Yeni Çin, 1949 yılında kurulduğunda eski rejimden iflas etmiş bir ekonomiyi devraldı. Tarımsal üretim düşmüştü. Yıllık hububat üretimi 113.18 milyon, pamuk üretimi de 444,000 tona kadar inmişti. Sınai üretim de azalmıştı. Zayıf bir altyapı ve geri kalmış teknoloji yüzünden temel ürünlerin üretim düzeyi düşüktü - yılda sadece 327 000 ton iplik, 1.89 milyar metre kumaş, 160.000 ton çelik ve 32 milyon ton tüvenan. İletişim ve ulaştırma da aynı şekilde geri kalmıştı. ülkenin 21.800 kilometre uzunluğundaki demiryolu hatlarının sadece yarısı kullanılabiliyordu. Kontrolden çıkan enflasyon, korkunç bir yoksulluk içinde yaşayan halkı eziyordu. Kentlerde dört milyonun üzerinde işsiz insan yaşıyordu. Bu elverişsiz koşullara karşın Çin halkı, müreffeh bir ülke yaratmak için çok çalıştı. Sekiz adet beş yıllık ulusal ekonomik ve kalkınma planını gerçekleştirdi. Dokuzuncu Beş Yıllık Plan (1996- 2000) ise şu anda uygulanmaktadır.

Çin ekonomisinin kalkınması kabaca aşağıdaki dört aşamadan geçmiştir: İlk olarak 1949'dan 1956'ya kadar sosyalist dönüşüm büyük ölçüde gerçekleştirilmiştir; ikinci olarak 1957'den 1966'daki "kültür devriminin" arifesine kadar genel sosyalist yapılanma tamamlanmıştır; üçüncü olarak ülke ekonomisinde ciddi başarısızlıklara ve tahrip edici kayıplara yol açan "kültür devrimi", Mayıs 1966'dan Ekim 1976'ya kadar devam etmiştir; ve dördüncü olarak "kültür devrimi"nin Ekim 1976'da sonuçlanmasından sonra Çin'in ekonomik yapılanması, yeni bir kalkınma dönemine girmiştir. (Ayrıntılar için bu kitapta yer alan tarih konusundaki "Çin Halk Cumhuriyeti" başlıklı bölüme bakın).

Reform ve dış dünyaya açılma sürecinin 1979'da başlamasından bu yana Çin'in ekonomik yapılanması, büyük başarılar elde ederek bütün dünyada ilgi uyandırmıştır. 1979'dan 1995'e kadar GSYİH'deki (gayri safi yurt içi hasıla) yıllık ortalama artış 9.86 olmuştur. Bu oran, 1953 ile 1978 arasındaki dönemde yüzde 6.1 düzeyinde 3.8 puanı yükseltmiştir.

23 Eylül 2019 Pazartesi

Çin'de Başlangıç Noktası ve Ekonomik Kalkınmanın Gelişimi


• Başlangıç Noktası ve Ekonomik Kalkınmanın Gelişimi Yeni Çin, 1949 yılında kurulduğunda eski rejimden iflas etmiş bir ekonomiyi devraldı. Tarımsal üretim düşmüştü. Yıllık hububat üretimi 113.18 milyon, pamuk üretimi de 444,000 tona kadar inmişti. Sınai üretim de azalmıştı. Zayıf bir altyapı ve geri kalmış teknoloji yüzünden temel ürünlerin üretim düzeyi düşüktü - yılda sadece 327 000 ton iplik, 1.89 milyar metre kumaş, 160.000 ton çelik ve 32 milyon ton tüvenan. İletişim ve ulaştırma da aynı şekilde geri kalmıştı. ülkenin 21.800 kilometre uzunluğundaki demiryolu hatlarının sadece yarısı kullanılabiliyordu. Kontrolden çıkan enflasyon, korkunç bir yoksulluk içinde yaşayan halkı eziyordu. Kentlerde dört milyonun üzerinde işsiz insan yaşıyordu. Bu elverişsiz koşullara karşın Çin halkı, müreffeh bir ülke yaratmak için çok çalıştı. Sekiz adet beş yıllık ulusal ekonomik ve kalkınma planını gerçekleştirdi. Dokuzuncu Beş Yıllık Plan (1996- 2000) ise şu anda uygulanmaktadır.

Çin ekonomisinin kalkınması kabaca aşağıdaki dört aşamadan geçmiştir: İlk olarak 1949'dan 1956'ya kadar sosyalist dönüşüm büyük ölçüde gerçekleştirilmiştir; ikinci olarak 1957'den 1966'daki "kültür devriminin" arifesine kadar genel sosyalist yapılanma tamamlanmıştır; üçüncü olarak ülke ekonomisinde ciddi başarısızlıklara ve tahrip edici kayıplara yolaçan "kültür devrimi", Mayıs 1966'dan Ekim 1976'ya kadar devam etmiştir; ve dördüncü olarak "kültür devrimi"nin Ekim 1976'da sonuçlanmasından sonra Çin'in ekonomik yapılanması, yeni bir kalkınma dönemine girmiştir. (Ayrıntılar için bu kitapta yeralan tarih konusundaki "Çin Halk Cumhuriyeti" başlıklı bölüme bakın).

Reform ve dış dünyaya açılma sürecinin 1979'da başlamasından bu yana Çin'in ekonomik yapılanması, büyük başarılar elde ederek bütün dünyada ilgi uyandırmıştır. 1979'dan 1995'e kadar GSYİH'deki (gayri safi yurt içi hasıla) yıllık ortalama artış 9.86 olmuştur. Bu oran, 1953 ile 1978 arasındaki dönemde yüzde 6.1 düzeyinde 3.8 puanı yükseltmiştir.

22 Eylül 2019 Pazar

Çin Ulusal Halk Kongresi (UHK) Hakkında Bilgiler


UHK, beş yıllık bir dönem için seçilir. Genellikle yılda bir kez toplanır ve Daimi Komitesi tarafından toplantıya çağrılır. UHK'nin resmen açılmasından önce başkanlık divanı ve genel sekreteri seçmek ve resmi toplantının gündemini benimsemek üzere hazırlık toplantısı yapar. UHK toplantılarına bir kaç üyesini idareci başkan olarak görev yapmak üzere atayan bir başkanlık divanı başkanlık eder. Başkanlık i divanı, UHK Daimi Komitesi, çeşitli UHK özel komiteleri, Devlet Konseyi, Merkezi Askeri Komisyon, Yüksek Halk Mahkemesi, Yüksek Halk Savcılığı veya 30'dan fazla temsilcinin sunduğu bir teklif, başkanlık divanı tarafından incelenmek üzere çeşitli heyetlere veya aynı zamanda ilgili özel komitelere gönderilir. Bu komiteler, incelemelerinden sonra başkanlık divanına bir rapor sunarlar ve divan, bu teklifin oylama için Kongre'ye sunulup sunulmayacağı konusunda karar verir.

Oylama genellikle gizli oyla (elektronik oy verme cihazları ile) veya el kaldırarak yapılır.

UHK'nin toplantı halinde olmadığı dönemlerde Daimi Komitesi, devlet erkini icra eder. UHK Daimi Komitesi, tamamı UHK tarafından seçilen ve onun tarafından görevden alınabilen bir başkan, bir kaç başkan yardımcısı, bir genel sekreter ve ilave üyelerden oluşur. UHK Daimi Komite üyeleri, aynı zamanda herhangi bir devlet idari, adli veya savcılık organında görev yapamazlar. Normal koşullarda UHK Daimi Komitesi, her iki ayda bir toplanır ve başkanı tarafından toplantıya çağrılır. Önemli günlük işler, başkan, başkan yardımcısı ve genel sekreterin katıldığı icra toplantılarında kararlaştırılır. UHK Daimi Komitesi'nin şu andaki başkanı Oiao Shi'dir.

21 Eylül 2019 Cumartesi

Çin - Azınlık Özerk Bölgeleri


• Azınlık Özerk Bölgeleri (o Çin, çok uluslu ve birleşik bir ülkedir. Bütün etnik gruplar eşittir. Devlet, bütün azınlıkların yasal haklarını ve çıkarlarını garanti etmektedir. Herhangi bir etnik gruba ayrımcılık veya baskı uygulanması yasaklanmıştır. Etnik grupların birliğini tehdit eden fiiller yasaktır. Bir etnik grup içinde ulusal veya yerel düzeyde şövenizme izin verilmemektedir. Her etnik azınlık, kendi konuştuğu ve yazdığı dilleri kullanma ve geleneklerini muhafaza etme veya değiştirme hakkına sahiptir. Çin, bu temel politikaların daha iyi gerçekleştirilmesini sağlamak için ulusal azınlıkların bölgesel özerklikten yararlandığı bir sistem uygulamaktadır. Ulusal azınlıkların topluluklar halinde yaşadığı bölgelerde Merkezi Hükümetin liderliği altında özerk yöne- tim organları oluşturulmaktadır. 1984'te Altıncı Ulusal Halk Kongresi'nin İkinci Toplantısında kabul edilen Ulusal Azınlık Bölgesel Otonomi Yasası, anayasal olarak uygulamaya konulan ulusal azınlık bölgesel özerklik sisteminin uygulanmasının garanti edilmesi konusunda hükümler içermektedir. Beş özerk bölgeye ilave olarak Çin'de günümüzde 30 özerk vilayet ve 124 özerk ilçe bulunmaktadır. Ulusal azınlık özerk belgelerinde kendi kendini yönetim, ilgili yerel düzeydeki halk kongesi ve halk hükümeti aracılığı ile gerçekleştirilmektedir. Bir özerk bölgenin, özerk vilayetin veya özerk ilçenin halk kongresi daimi komite başkanı veya başkan yardımcısı ve hükümetin başkanı, bu bölgedeki azınlığın üyesi olmalıdır.

Özerk bölgelerdeki kendi kendini yönetim organlarının sahip olduğu kapsamlı kendi kendini yönetim hakları, aynı düzeydeki öteki devlet organlarına göre daha ileri düzeydedir. Bu haklar arasında özerklik konusundaki yönetmeliklerin, yerel siyasi, ekonomik ve kül- türel şartlara ilişkin özel yönetmeliklerin yürürlüğe konulması, yerel gelirlerin bağımsız olarak kullanılması ve inşaat, eğitim, bilim, kültür, kamu sağlığı ve öteki yerel işlerin bağımsız olarak düzenlenmesi ve idare edilmesi bulunmaktadır. Merkezi Hükümet, ulusal azınlık üniversiteleri ve normal üniversiteleri tamamlayan ulusal azınlık kadro okulları kurarak azınlık kadroları ve teknisyenlerinin eğitilmesine büyük katkıda bulunmuştur. Bunlara ilave olarak ekonomik ve kültürel gelişimlerini desteklemek üzere ulusal azınlık özerk bölgelerine büyük miktarda mali yardım ve maddi kaynak sağlamıştır.

20 Eylül 2019 Cuma

Tayvan'ın Özel Durumu


Deng Xiaoping, gelecekteki Tayvan Özel İdari Bölgesi konusundaki görüşlerini Amerika Birleşik Devletleri'nin New Jersey eyaletindeki Seton Hall üniversitesi'nde bir profesör olan Dr. Winston L. Y. Yang ile 25 Haziran 1983 tarihinde yaptığı bir görüşmede açıkladı: "Yerel Tayvan hükümeti, bir özel idari bölge olarak, öteki eyalet, belediye ve özerk bölge yönetimlerinden farklı olacaktır. Yeniden birle- şen ülkenin çıkarlarını zedelemeyen bazı farklı yetkilere sahip olabilir. Tayvan, bir özel idari bölge olarak kendi bağımsız özelliğini koruya- bilir ve ana ülkeden farklı bir sistem altında yaşayabilir. Adalet, nihai mahkeme kararlarının Beijing tarafından kararlaştırılması gerekmez. Tayvan, ana karaya yönelik bir tehdit oluşturmadığı sürece kendi ordusuna sahip olabilir. Ana ülke de Tayvan'a ordu veya idari personel göndermeyecektir. Tayvan'daki parti, hükümet ve askeri sistemler özerk olacaktır. Merkezi Hükümet, belirli sayıdaki üyeliklerini Tayvan'a açacaktır.". Daha sonra öteki Parti ve devlet liderleri, Kuomintang ve Komünist Parti'nin eşit taraflar olarak görüşmeler yapması önerisini desteklediklerini belirten açıklamalar yaptılar. Görüşleri açıkça ortaya konulmuştur ve konulmaktadır: iki taraf, anavatanın "bir Çin" ilkesine uygun olarak ve "iki Çin", "bir Çin, bir Tayvan", ve "bir ülke, iki hükümet" fikirlerinden vazgeçerek anavatanın yeniden birleşmesi konusunda görüşmelere başlarlarsa her türlü sorun ve konu, müzakere edilmek üzere görüşme masasına getirilebilir. Bu nedenle, Çin Komünist Partisi ve Çin hükümetinin ülkenin yeniden birleşmesini sağlamak için önerdiği "bir ülke, iki sistem" kavramının, gerçekten ulusan ve halkın temel çıkarlarının gözetilmesinden kaynaklandığı açıktır. Makul ve samimi olan bu öneriler, Tayvan, Hong Kong ve Macao vatandaşları yanısıra ülke dışında yaşayan Çinliler tarafından büyük ölçüde olumlu karşılanmış ve desteklenmiştir.

19 Eylül 2019 Perşembe

Çin Kıyı Suları ve Adalar



Kıyı Suları ve Adalar Çin'in sınırları, devasa kara kısmı yanı- sıra çok sayıda adayı kapsayan geniş bir deniz alanını içermektedir. Çin'in ana kara bölümü doğuda ve güneyde Bohai, Huanghai (Sarı Deniz) ve Doğu Çin ve Güney Çin denizleri ile çevrilidir. Bohai Denizi, Çin'in kıta denizidir. Huanghai, Doğu Çin ve Güney Çin denizleri ise Pasifik Okyanusu'nun kenar kısmında kalan denizlerdir. Çin kıyılarının uzunluğu 32.000 kilometredir. Ana karanın kıyıları, kuzeyde Çin- Kore sınırındaki Yalu Nehrinden güneyde Çin-Vietnam sınırındaki Beilun Nehri'ne kadar 18.000 kilometre uzunluğa sahipken adaların kıyıları 14,000 kilometre uzunluğundadır. Çin'in kara sularının uzunlu- Su, Çin'in kara kısmı ve iç sularının denizle bitiştiği temel hattan itibaren 12 deniz milidir. Bütün deniz alanının yüzölçümü yaklaşık 4.730.000 kilometre karedir.

Çin'in devasa denizlerinde 80.000 kilometre karenin üzerinde yüzölçümüne sahip toplam 5,400 ada bulunmaktadır. Bunların en büyüğü 36.000 kilometre kare yüzölçümüne sahip olan Tayvan'dır. Bunu, yaklaşık 34.000 kilometre kare alana sahip olan Hainan izlemektedir. Tayvan'ın kuzeydoğusunda bulunan Diaayu ve Chiwei adaları, Çin'in en doğudaki adalarıdır. Birlikte Güney Çin Denizi Adaları olarak bilinen Güney Çin Denizi'ndeki çok sayıda ada, adacık, resif ve kumsal, Dongsha, Xisha, Shongsha ve Nansha ada gruplarına bölünmüştür. Nansha, Çin'in en güneydeki adalar grubudur.

18 Eylül 2019 Çarşamba

Kaddafi ile Tanışmam


Sonunda Kaddafi, mermer zeminde ritmik sesler çıkaran alüminyum bir koltuk değneğine dayanarak odaya girdi. Bundan birkaç ay önce bacağını kırmıştı ve bu olay ona bir suikast girişiminde bulunulduğu, futbol sahasında kaza geçirdiği, banyoda kayarak ya da dışarıdan banyonun penceresine tırmanırken düştüğü gibi farklı farklı sebeplere bağlanmıştı. Bu karışıklık, Kaddafi'yi kuşatan dedikodu salgınının bir göstergesiydi (Lider'in yakın bir arkadaşı, hikâyenin doğrusunun banyoda düşme olduğu konusunda bana hayli diretti).

Rengi atmış spor gömleği, haki renkli bol pantolonu ve yıpranmış deri sandaletleri ile Kaddafi, dış dünyada uzun zamandır alıştığımız abartılı giysiler içindeki frapan imajından hayli farklı bir görüntü sunuyordu. Yorgun bir hali vardı. Son 12 saat içinde üç Afrikalı devlet başkanı ve İtalyan dışişleri bakanı ile görüşmüş, bir zirve konferansıyla ilgili planlar üzerinde çalışmış ve Beyda belediye meclisi üyelerine şehri çevreleyen, eşsiz güzellikteki Yeşil Dağlar'daki denetimsiz yapılaşmayla ilgili sert bir konuşma yapmıştı. Kaddafi, “Biz az gelişmiş bir ülkeyiz” dedi gerçekçi bir şekilde. “İnsanlar, toprağı ve çevreyi tahrip ettiğimizi anlamıyorlar.”

Lider, birkaç saatini de o sıralardaki Afrika'yı birleştirme projesiyle ilgili olarak, şirket birleşmeleri ve satın almalar hakkında bir kitap okuyarak geçirmişti. “Günde 25 saat çalışıyorum; okumak işin bir parçası ve ben ağır aksak bir okuyucuyum. Genellikle anlamak için birkaç kez okumam gerekir.” İçini çekti. Bu, samimi bir etki yaratıyordu; tıpkı sık sık kıkırdaması ve kelime oyunlarıyla yaptığı şakaları gibi.

17 Eylül 2019 Salı

Devrim Sonrası ABD ve İran


Hz. Hüseyin'in vefat ettiği gün olan 10 Muharrem'de, yani Aşure Günü'nde yapılan törenlerin, muhafazakâr güçleri destekleyen ve ABD'yi hedef alan ateşli bir gösteriye dönüştüğü gün İsfahan'daydım. İsfahan'da yapılan Aşure törenlerinin odak noktası, İran mimarisinin anıtsal örnekleriyle çevrelenen dikdörtgen şeklindeki Meydan-ı İmam Humeyni'dir. Bu eserler arasında, yapımı 1638'de tamamlanan ve İsfahan'ın fazla yüksek olmayan silueti içinde hemen fark edilen İmam Camii de bulunur. Caminin gök mavisi kubbesi ve bej hatları, çölün göğü ve kumuyla uyum içindedir.

Meydan, aralarında Devrim Muhafızları'nın da bulunduğu binlerce matemci tarafından baştan başa doldurulmuştu. Ayakları çıplak, çoğunun başı İslam için canlarını feda edebileceklerini simgeleyen kırmızı yeşil bantlarla bağlanmış insanlar, ağıtlar yakarak ve göğüslerini döverek şeref locasının önünden geçiyorlardı.

Konuşmacı, İran'a tekrar sızmaya başlayan Amerikan ve Batı kültürüne göndermeler yaparak göstericilere övgüler düzüyor ve şöyle bağırıyordu: “İşte İslamın savaşçıları! Onlar dün cephede düşmanla çarpışıyorlardı. Bugün kültür istilasına karşı savaşıyorlar!” Sakallı adamlar sıralar halinde meydan boyunca koşuyorlar, bir yandan da “ABD'yi sevenlerin gözlerini kör edeceğiz” diye slogan atıyorlardı.

30 yaşındaki bilgisayar teknisyeni Hamid Rıza Selimiyân, “Ne zaman ki kurtla kuzu bir arada barış içinde geçinebilir, işte o zaman biz de ABD ile iyi ilişkiler içine girebiliriz” dediğinde, onu başlarıyla onaylayan yandaşları yavaş yavaş etrafımı sarmaya başlamıştı. İçlerinden biri söylediklerini çarpıtmamam konusunda beni uyardı; diğerleri ise ABD yönetimine aşağılayıcı sözler yağdırıyordu. Tercümanım sessizce orayı terk etmemiz uyarısında bulununca yürüyüşçülerin arasına karışıp Meydan-ı İmam'da izimizi kaybettirdik.

16 Eylül 2019 Pazartesi

Filistin Sürgünleri


1948'de atayurdu olan Yafa'dan kaçarak, bir zamanlar balıkçılık yaptığı Akdeniz kıyıları yakınındaki bir mülteci kampına yerleşen Ahmed Abu Nasır ile Gazze Şeridi'nde tanıştım. Tanıştığımda 69 yaşında olan Ahmed, hâlâ Gazze'de suyu olmayan iki göz bir evde yaşıyor. “Çocuklarımı burada büyüttüm,” diye anlatıyor, “ve burada öleceğim. Memleketimi asla göremeyeceğim.” Aynı yıl evini terk ederek kaçan bir başka Filistinli sürgün Hasib Sabbağ, daha önce mühendislik diploması aldığı Beyrut Amerikan Üniversitesi'nin bulunduğu Lübnan'a sığınabilmişti.

Sabbağ sürgündeyken de inşaat sektöründe göz kamaştırıcı bir başarı elde etti ve en zengin Filistinlilerden biri oldu. Sabbağ dünyanın birçok yerin- deki hastane ve okullara cömertçe bağışta bulunuyor; yedi ülkede evi var.

Çoğu Filistinli, tıpkı Sabbağ gibi aileye, çok çalışmaya ve eğitime ayrı bir önem verir. Batı Kudüs'te yayımlanan Arapça bir gazetenin yayın yönet- meni olan Hanna Siniora'nın dediği gibi, “Zor koşullar altında yaşadıkları için Filistinliler de tıpkı Yahudiler gibi kurtuluşu eğitim ve bilime sarıl- makta buluyor.”

İşin doğrusu Filistinlilerle İsraillilerin en göze çarpan yanları farklılıkları değil benzerlikleri. Her iki halk da soylarını Sâmilere dayandırır; her ikisi- nin de gelenekleri kırsal kökenlidir; her ikisi de diaspora, yani sürgün acısını yakından tanır; her ikisi de zulme, işkenceye ve aşağılanmaya göğüs germek zorunda kalmıştır. Normal şartlarda iki halkın gül gibi geçinip gitmesi beklenirdi. Ama iki halk da rüyasına, yani bağımsız bir anayurda kavuşma amacına ulaşabilmek için şiddete başvurmuştur.

15 Eylül 2019 Pazar

Yahudilerin Kudüs İşgali


Yüzyıllardan beri zulmü anne sütüyle beraber öğrenen sayısız can vermiş Yahudi ve özellikle de Nazi Soykırımı'nın kurbanları için —Herodes'in göz kamaştırıcı tapınağın- dan günümüze kalmış, Yahudiliğin en kutsal mekânı olan— Ağlama Duvarı'ndaki bu an, kabına sığmayan bir gururun ve yeniden dirilen bir özgüvenin geri kazanılmasıy- dı. Bu, uzun vadeli bir aktin sona erişiydi: Rab, onlara her zaman vaat edilmiş olan bu topraklara giden yolda öncülük etmişti.

Her şey başta düşündüğü gibi mi sonuçlanmıştı?

Dostum “Hayır” dedi. “Umutlarımız çok fazlaydı.” Sonra sol avcunu açtı, biraz başını salladı, omuzlarını silkti: “Ama... o kadar da kötü değil. İsrail Ülkesi'nde bir Yahudi devleti kuracağımızı söylüyorduk. Ve o devleti kurduk.”

Dünyadaki insanların büyük bir çoğunluğu için Eski Şehir, manevi yoğunluğunun manyetik çekim alanı bir gezegeni kapsayacak kadar büyük, insanın inanca olan ihtiyacının merkezi, Sultan Süleyman'ın muhteşem surlarının içinde kalan bir kilometre karelik Kudüs'tür.

Şam Kapısı'nın yakınında, üzerinde şimdi turistlerin yürüdüğü eski şehir surunun üzerinden bakıldığında Kudüs taş taş, duvar duvar, ev ev, çatı çatı, kubbe kubbe, kule kule, hepsi bir arada büyüyen tek bir organik yapı gibi gözükür. Burası, 120 tane adı bilinen ve sınırsız sayıda adı belirsiz dar geçit ve sokağın oluşturduğu bir labirenttir. Bu sokaklardan —is ikinci yüzyıldaki Roma caddelerinin izini takip eden— birkaçı dışında hiçbiri düz gitmez. Düz gidenler de, binlerce küçük dükkân ve tezgâhla çevrilmiş olanlardır. Burada 29.000 kişilik yoğun bir nüfus yaşar. Şehrin her köşesine, fırtınalı geçmişinin kırık dökük parçaları işlenmiştir: Ramban Sinagogu'na çıkan dik merdivenler Haçlıların yaptığı kemerlerle gölgelenir; Siyon Rahibeleri Manastırı'nın temelini bir Roma meydanı oluşturur; Kral Herodes'in surları Hz. Davud Kulesi'nde bir Osmanlı Türk duvarını destekler; Ömer Camii'nin az ötesinde Bizans'tan kalma kaldırım taşları yağan yağmurda küçük birikintiler oluşturur. Haritalar geleneksel olarak Kudüs'ü dört ana mahalleye ayırırsada—Hıristiyan, Müs- lüman, Yahudi ve Ermeni—şehrin ağırlık noktaları gerçekte üç tanedir.

14 Eylül 2019 Cumartesi

Arabistandan Aklımda Kalanlar


Minarelerden yayılan sabah ezanı, damların üstünden yankılanıyordu: “Haydin felâha. Namaz uykudan hayırlıdır...”

Hac sırasında, dini bir amaçla bir araya gelmiş dünyanın en büyük cemaati içinde sürükleniyorum. İnananların oluşturduğu kalabalıklar, dar sokaklardan ve kapalı çarşılardan büyük Mescid-i Haram'a, kutsal kentin yüreğine akıyor. Hepimiz farklı ülkelerden ve farklı kültürlerden geliyoruz, ama şimdi her birimiz aynı hac kıyafeti içinde, beyaz pamuklu kumaştan dikilmiş mütevazı ihramlara bürünmüş haldeyiz. Bu kutsal yapının içinde demirci, bankacı, Bedevi, başbakan ya da yoksul herkes uyum içinde niyaz ediyor, herkes Allah'ın gözünde aynı değeri taşıyor.

Ama bu kez, o dar sokaklar olağandışı sakin görünüyor. İslamiyet'in en kutsal ibadethanesinde yüzlerce duvarcı ve marangoz çalışıyor, ağır kapıları onarıyor, minarelerdeki kurşun deliklerini dolduruyor, eskimiş mermer levhaları yeniliyor.

Birkaç hafta önce silahlı bir grup, Suudi Arabistan'ın iç bölgelerinden fanatik bir İslamcı'nın liderliğinde Mescid-i Haram'ı ele geçirmişti. Amaçları, Suudi liderlerinin ahlaki yozlaşmışlığını ve modernleşme girişimlerini protesto etmekti. Bu hareket İslam dünyasında büyük bir öfke dalgası yarattı. Libya ve Pakistan'da, ABD'nin bu saygısızlığa karıştığı yönündeki asılsız söylentilerle ayaklanan kalabalıklar, ABD büyükelçiliklerine saldırdılar.

Ortadoğu'da derin değişimlere yol açan güçler, bilinen en etkili kuvvetin kisvesiyle Mekke'de su üstüne çıkmıştı: insanlık tarihinin en büyük servet transferi. Sanayileşmiş ülkeler tahmin edilemeyecek kadar çok milyar doları, petrol karşılığında Ortadoğu'ya akıtıyordu. Oysa bu ülke insanlarının değer yargıları büyük oranda yoksulluk, sadelik ve inanca dayanıyordu.

13 Eylül 2019 Cuma

Arabistan'dan Bilgiler


Suudi Arabistan'a yaptığım son yolculuklardan birinde, ülkenin en büyük sanayi kompleksinin merkezi olması planlanan Cübeyl adındaki balıkçı köyünü ziyaret ettim. Neredeyse bir hayalet kasaba görünümündeydi. Yıllar boyunca Cübeyl'in sakinleri rafinerilerde ve çevredeki daha büyük kasabalarda çalışmak üzere buradan ayrılmışlardı. Çevrede tek tük değişim işaretleri göze çarpıyordu: uzaktan gürültüsü gelen inşaat makineleri, çöldeki alanları belirleyen tahta kazıklar. Ama düzinelerce fabrikayı, işçiler için planlanan çeyrek milyon konutu zihinde canlandırmak zordu. Suudiler bu işi başarabilirler mi? Başaracaklar mı? “Tarihsel açıdan,” 3 5 5 * dedi bir bankacı, “işten çok laf yapmakta iyiler.”

Araplar ne istiyorlar? Beyrut'taki ofisinde görüştüğüm Middle East Economic Survey dergisinin saygın editörlerinden lan Seymour'a göre Araplar, “tek kelimeyle masadan daha yukarıda bir sandalye” istiyorlar. “Önümüzdeki on yıl, en üst düzeyde pazarlık edecekleri dönem olacak.

Bu zamanı iyi kullanmazlarsa bir yere varamazlar.”

Peki gelecek? Arabistan Yarımadası ya da uluslararası petrol işi söz konusu olunca, pek az kişi kendinde tahmin yapma cesaretini bulabilir. Ama Arapların gerekçelerini anlamak kolay. Bir Arap bakanın da dediği gibi: “Petrol gelmeden önce kimsenin bizimle ilgilendiği yoktu, gittiğinde de ilgilenen olmayacak.”

12 Eylül 2019 Perşembe

Müslümanların Savaşı


Hz. Muhammed'in konuştuğu dildi bu; Kuran tarafından sonsuza dek korunacak eşsiz Arapça. Bu dil hâlâ, Medine'de rastladığım birçok milletten insanın “lingua franca”sı, yani ortak dili: Faslı ve Endonezyalı hacılar, Sudanlı siyah işportacılar, Sovyet Türkistanı'ndan iltica etmiş bir marangoz, Mescid-i Nebi'nin arkasındaki kütüphanede sessiz bir ikindi geçiren Suriyeli bir din âlimi.

“Bu kütüphaneyi 125 yıl önce bir Osmanlı sultanı yaptırmış” diye açıkladı, kütüphane müdürü Şeyh Mahmud Akınlı. “Medine ve Mekke 400 yıl Osmanlı egemenliği altında kalmıştı.”

Sandaletlerimi kapıda bırakıp yüksek, maun raflardaki paha biçilmez el yazmalarına şöyle bir göz atmak için kalın halıların üzerinde yürüdüm. Şeyh Mahmud bana liğme liğme olmuş, ceylan derisinden bir parşömen cildini gösterdi. “Bu Kuran nüshası, Hz. Peygamber'in ölümünden sadece birkaç yıl sonra yazılmış” diye açıkladı yıpranmış sayfaları saygıyla çevirirken. “Bilinen en eski mushaflardan biri bu.”

Medine kaynaklı ilk Arap saldırıları, Bedevi akınlarından pek de farklı değildi. Ancak Müslümanların dindaşlarına saldırmaları yasaktı. Bunun yerine, kuzeydeki kâfirlere karşı birleştiler: Yıllardır kendi aralarında sürdürdükleri savaştan bitap düşmüş Bizans ve İran'a karşı.

İslam tarihinin en ünlü komutanı Halid bin Velid'in çöl savaşçıları, Bizans İmparatoru Herakleios'un ordularıyla Filistin ve Suriye'de karşı karşıya geldi. Daha disiplinli ve sayıca üstün olan Bizans askerlerine karşı, Araplar daha hareketli oluşlarına ve iman kuvvetine sığındılar. Arap ordusu 636'da, bugünkü Ürdün-Suriye sınırı yakınlarındaki Yermuk Savaşı'nda, sayıca kendisinin iki katı büyüklüğündeki 50.000 kişilik Bizans ordusuyla tarihin dönüm noktası olan savaşlardan birini yaptı.

Bizanslı piyadeler “ölmek var, dönmek yok” andı içerek kendilerini birbirlerine zincirlediler; her zincirde onar kişi olmak üzere 30 saf birbiri ardına diziliyordu. Diğer tarafta, Müslüman askerlerin bulunduğu hattın hemen arkasında duran kadınlar, savaştan kaçan korkakları çadır direkleri ve taşlarla cezalandırmak üzere hazır bekliyorlardı. Erkeklerini şu sözlerle yüreklendiriyorlardı:

Biz gecenin kızlarıyız... İlerlerseniz sizi bağrımıza basarız; geri çekilirseniz yüzüstü bırakırız

İmparatorun birlikleri, “Allahü ekber!” nidaları arasında, Arap kılıçlarının parıltısı altında saman sapı gibi dağıldılar. Ordusu yok olan Herakleios, Boğaziçi kıyısındaki başkentine geri çekildi; Bizans İmparatoru Kutsal Topraklar'ı ve Suriye'yi kaybetmişti.

O zamanlar Hıristiyan olan Şam kenti, daha önce altı ay süren bir kuşat- ma sonunda teslim olmuştu. Ve Halid, gelecekteki Arap fetihleri için esas teşkil edecek şartlarını ortaya koymuştu:

“Esirgeyen ve bağışlayan Allah'ın adıyla. Halid bin Velid tarafından Şam halkına verilen koşullardır .... cizye ödedikleri sürece... kendileri, mülkleri, kiliseleri ve şehirlerinin surları güvende olacaktır.”

İslam'a dönenler, yıllık kelle vergisi olan cizyeden —bir dinar ve bir ölçü buğday— muaf tutuluyordu.

11 Eylül 2019 Çarşamba

Kazakların Özgürlüğü


1949-50'nin sonbahar ve kışında Kazaklar, komünistlerle temas kurup inanç özgürlüğünü, göçer geleneklerinin korunmasını ve Sincan sınırları içinde serbestçe dolaşma hakkını güvence altına almaya çalıştı. Ama yeni yönetim Kazak “işbirliğinin” koşullarını kendi belirleyeceğini bildirdi.

Kazakların çoğu Balikun Kurultayı'na katılabilmek için uzun yolculuklar yapmıştı. Sonrabir kar fırtınası hayvanların çoğunu öldürdü; kuzulayan koyunlar barınaklara alınamamıştı. Kazakların, “Yatağımız buz, battaniyemiz kar” dediği zamanlardan biriydi.

1950 yılının Mart ayına gelindiğinde nümayiş bölgesi gurur veren, hatta güven telkin eden bir görünüm kazanmış olmalıydı. Binlerce Kazak, hâlâ karlarla bembeyaz olan geniş vadiye yerleşmişti. Kilometrelerce uzayıp giden topraklara çadırlar kurulmuştu; oğulların çadırları, babalarınınkinin çevresine dizilmişti.

Sultan Şerif'in çadırının görüş alanında en az 15.000 insan, 60.000 kuyruğu yağlı koyun, 12.000 at, 7000 baş sığır ve 1000'i aşkın deve toplanmıştı.

Kaplan Yılı'nın 28 Mart günü, Kurultay'a katılan 1000 Kazak lideri ve aile reisi, “doğdukları altın beşiği” terk edip, kendilerini Hindistan'a götürecek olan güneydeki geçitlere doğru yola koyulma yönünde oy kullandı.

Bir hafta sonra, Kurultay özerk bir Kazak hükümeti kurdu. Canım Han valiliğe, Osman Batur da savaşçıların başkomutanlığına getirildi. Ama her iki lider de yeni yetkilerini kullanabilecek kadar uzun yaşayamadılar.

10 Eylül 2019 Salı

Mısır ve Sudan'da İngiliz Etkisi


İngiliz-Mısır yönetimindeki Sudan'dan ülkenize evcil bir Afrika domuzu ya da zürafa götürmek isterseniz, önce İngiliz makamlarından izin almanız gerekir.

Ayrıca İngilizler yabani hayvan avının ticari amaçlarla istismar edilmesini önlemek için denetim altında tutarlar. Fildişi ve tüy için fillerin ve deve kuşlarının avlanması sıkı bir şekilde denetlenir; hayvan postlarının alınıp satılması ve av hatırası olarak alıkonulması yasaktır. Yakalanmış yabani hayvanların hayvanat bahçelerinde ve parklarda sergilenmek üzere dış ülkelere satılması, makul sınırlarda tutulur.

Mısır'ın et ihtiyacının büyük bölümünü Sudan karşıladığı gibi, Mısır'a tarımsal gıda sağlamak için de ülkenin binlerce hektarlık toprağında pompayla sulamaya geçilmiştir. Çünkü bir araştırmacının da dediği gibi, Mısır halkının banknot ve pamukla karnını doyurması mümkün değildir.

Mısırlılar, Sudan'ın Mısır'ın ayrılmaz bir parçası olduğunu söylerler.

Ama bu ülke peş peşe yönetime gelen hıdivler tarafından fethedilmiş, kötü yönetilmiş ve kaybedilmiştir. Mısır, ülkeyi yıllar boyunca fildişi, altın ve köle ticareti için sömürmüştür. Sudan hem sosyal hem de etnolojik bakımdan Mısır'dan farklıdır.

Sudanlılar Mısırlılardan hoşlanmazlar; onlara göre tek ortak noktaları her ikisinin de hayatta kalabilmek için Nil'in sularına bağımlı olmasıdır. Tam şu sıralarda, Sudan'da Nil üzerine yeni barajlar inşa edilmesine yönelik tasarı, Mısır'da büyük heyecan yaratıyor. Fellahlar, bu tasarı ile eskiden kalma sulama haklarının bazılarını kaybetmekten korkuyorlar.

Su, en uygun koşullarda bile Mısır'da her zaman bol bulunmaz.

Britanya, 1899'da yapılan bir antlaşma uyarınca Sudan'a Mısır'la birlikte himaye ediyor; ama ülkeyi aslında İngilizler yönetiyor. Sudan tarım açısın- dan bir fırsatlar ülkesi, bir gün Mısır gibi bir pamuk ülkesi haline gelebilir.

Kahire ve Londra'da, Mısır meselelerinden söz edildiğinde insanların aklına genellikle siyaset ve tarım gelir. Buna karşın pek çok Amerikalı için Mısır hâlâ Sfenks'in ve semazenlerin yurdu, mumyaların ve skarabelerin diyarı, uzun zaman evvel İsrailoğulları'nın dertlerinin ilk başladığı yer ve beyaz elbiseler içindeki şeyhlerle develerin çöllerle kaplı diyarıdır.

Ama yine de Mısır'ı bilen ve Nil'in büyüsüne kapılmış olan sizler, piramitleri gördüğünde gözlerinden yaşlar boşanan bu Fransız'ı mazur görebilirsiniz!

9 Eylül 2019 Pazartesi

Kutsal Necef...


Yerlilerin oturduğu mahalleden sapınca, dosdoğru camiye çıkan uzun çarşı sokağına ulaştık. Necef halkıyla Kerbelâ'daki kalabalıkların görünüşü arasındaki farklılık beni şaşırttı. Etrafta çok az İranlı vardı; halkın tamamı Arap gibi görünüyordu. Aralarında caka satarak yürüyen bir sürü hoyrat çöl adamı göze çarpıyordu; uzun saçları, soluk giysileri, deve değnekleri ve baştan aşağı silahlı olmaları, yabani ortamlarda yaşadıklarının işaretiydi. Akın akın geçen kalabalığa, kaba saba, barbarca bir ilkellik havası hâkimdi. Necef, Avrupai tarzda bir şapka ya da ithal bir palto gibi Bağdat'ta arada bir göze çarpan ufak tefek dış etkilerden tamamen yoksundu. Burası aslına sadık eski Arabistan'dı.

Camiyi ansızın karşımızda bulduk; çarşının kalabalık sokağı, bu göz alıcı yapının önündeki açık bir meydana çıkıyordu. Caminin muhteşem dış cephesine büyülenmişçesine bakakaldım; yaldızlı çiniler ve süslü gümüş iş- leri büyük taç kapının üstünde ve çevresinde yükseliyordu; geniş girişe boydan boya, yüzyıllar boyunca milyonlarca sarık, fes ve kefiye'nin sürtünmesiyle altı aşınıp parlamış, pirinçten dev bir zincir asılmıştı. Zincir öyle bir yüksekliğe asılmıştı ki, camiye giren herkes başını eğmek zorundaydı.

Önünde durduğumuz bu açık kapıdan baktığımda, yaklaşık 20 metre ileride büyük caminin zeminini görebiliyordum. Kubbeyi kaplayan yaldızlı büyük çinilerin, caminin zeminine dek indiğini büyük bir şaşkınlıkla fark ettim! Ve yaldızlı çiniler avluyu çevreleyen duvarların iç cephesi boyunca sürüp gidiyordu. Dışarıda, taç kapının üstünde geniş bir alana yayılan yarım metre yüksekliğindeki Arapça yazılar da görünüşe göre altın varaklarla yazılmıştı!

8 Eylül 2019 Pazar

İslam Dünyası


İslam'ın Şanghay'dan Şikago'ya, Cakarta'dan Timbuktu'ya kadar günde beş kez havada yankılanan ezan sesleri, dünyanın her yerinde Müslümanların ruhlarına can katar. İster metal hoparlörlerden çıkıp şehrin kalabalık caddeleri üzerine yayılsın, ister kumda diz çökmüş devecilerin mırıldandıkları bir terennüm olarak göğe yükselsin, bu nağmeler Müslümanların yaklaşık 1400 yıldır kullandıkları aynı Arapça ifadeyle, Ya- radan'a methiyeyle başlar. “Allah-ü ekber” diye seslenir inananlar.

“Allaaaah ü ekber! —Tanrı uludur!”

Günümüz dünyasında her beş kişiden biri, yaklaşık 1,3 milyar insan bu çağrıya kulak verir. Yüzde 80'i Arap dünyasının dışında olan inananların Müslümanlığı kabul oranı, onu dünyanın en hızlı büyüyen dini haline getiriyor. Bu insanlar için İslamiyet, Museviler ve Hıristiyanlarında ibadet ettiği ve gailelerle dolu bir dünyada bir umut, bir güç kaynağı olan tek Tanrı'yla kurdukları mahrem, kişisel bir bağ anlamına geliyor.

Arapça bir sözcük olan İslam, “Allah'a teslim olmak” demek ve bu kelime “selam” yani “barış, huzur” kökünden geliyor. Din adına yaptıkları ve insanın kanını donduran bazı eylemlerini dünya liderlerinin kınadığı İslamcı teröristler yüzünden İslam'ı yanlış algılayan Müslüman olmayan pek çok kişi için bu bağlantı gayet şaşırtıcı gelebilir.

7 Eylül 2019 Cumartesi

SİDE BÜYÜK HAMAM

Side'nin en büyük Hamamı olan bu yapı, İ.S. 3.Yüzyılda yapılmış 5-6. Yüzyıllarda onarım görmüştür. Büyük bir kısmı ayakta duran hamam, birbirine para­lel dört büyük mekanla, bunlara dikey düşen başka dört salondan oluşur. Hamamın güneydoğu cephesi boyunca uzanan, iki sıra dükkandan oluşan bir çarşı yer alır. Hamama Apoditerium yani soyunma yeri ola­rak kabul edilen II nolu salonun kuzey duvarına açıl­mış anıtsal bir kapıdan giriliyordu. Apoditeriumdan hamamın açık ve kapalı bölümlerine geçiliyordu. V nolu salon kaldarium olup , üç tane sıcak su havuzu­na sahiptir.Bu salonun hemen bitişiğinde, hamamın kuzeydoğu köşesinde, girişleri hamam dışında olan ki.ilhanlar yer alıyordu. Apoditerumdan geçilen Tepidarium üç bölümden oluşur. Bunun yanında da bü­yük bir havuzu olan Frigidarium kısmı vardır. Hama­mın en büyük salonu, önünde büyük bir avlu olan I nolu salondur. Doğu duvarında, içlerinde oturma yer­leri bulunan nişler sıralanır. Bu nişlerin karşısında, ilk yapımda sütun sırası yer alırken, sonraki onarım­lar sırasında sütun araları kapatılarak, karşı duvar gibi nişli bir kısım elde edilmiştir. Palestra (Spor çalışma­larının yapıldığı yer) olarak kullanılmış o lması büyük bir olasıhk olan avlu ise, geç dönemlerde bir duvarla ikiye bölünmüştür. Avlu ve V nolu salon dışında di­ğer tüm salonların üzeri tonoz kemerle örtülüyordu. Taban ve duvarlar ise mermer kaplamaydı. 

Apoditeriumdaki İon düzeni pembe damarlı mer­mer sütunlar üzerinde ise bugün Müze bahçesinde sergilenmekte olan bir fıriz yer almaktadır. Firizin ön yüzünde Nereidler ve Tiritonlar gibi deniz yaratıkları­nın katıldıkları bir alay gösterilmiştir. Arka yüzü ise Erosların taşıdığı girlantlar ve onlar'ın arasındaki baş­lardan oluşur.

6 Eylül 2019 Cuma

Antikçağ'da Side


Anadolunun en eski yerleşmelerinden biri olan Side, Antik çağ coğrafyacılarından Strabon'a göre, Batı Anadolu Kentlerinden Kyme'nin (Bugünkü İzmir ya­kınında Namurt Limanı) Kolonilerindendir . Kesin olarak bilinmemekle birlikte bu kolonizasyon M.Ö. 7. yüzyılda oluşmuştır. Buna karşın daha eski çağlarda­ da var olduğu kesindir. Nar anlamına gelen Side sözcüğü Anadolu kökenli bir sözcük olup, filolojik araştırmaların ortaya çıkarttığına göre Grekçe veya Fenike dilinden değildir. Özgün Side diliyle yazılmış üç ya­zıt Kentte yapılan kazılarda bulunmuştur. M.Ö. 3-2 yüzyıllara ait olan bu yapıtlar Side dilinin kolonizas­yon hareketinden sonrada konuşulup yazıldığını göstermektedir . Buna göre Kyme' lilerin Side 'ye geldikten sonra yerli halkla kaynaşıp onların dilini öğrenip kul­landıkları düşünülebilir. İskender'in tarihçilerinden Arrianos'un anlattığı bir öyküde Side 'ye gelen Grekle­rin burada ana dillerini unutup anlaşılmaz bir dil ko­nuşmaya başladıklarını belirtmesi, bu görüşü doğrular niteliktedir.

Henüz tam anlamıyla çözülemiyen bu dilden baş­ka Side'nin erken tarihi hakkında hemen hemen hiç­ bir bilgi yoktur: Anadolu tarihi içerisinde önemli bir rol oynadığı söylenemez. Genel olarak,Pamfılya böl­gesinde oluşan tarihi olaylar içinde, Sicle'yi ele gör­mek olasıdır. M.Ö. 6. yüzyılda tüm pamfılya gibi Side de Lidya Krallığının, onun yıkılmasından sonra Pers­lerin ege menliği altına girmiştir. Bu devirde kent, bir ölçüde özgürlüğğnü korumuş ve kendi adına sikke basmıştır. Gümüş olan bu sikkeler üzerinde Tanrıça Athena ve Tanrı Apollondan başka kentin simgesi NAR da görülmektedir. M.Ö . 334 yılında kent hiçbir direniş göstermeden büyük İskender'e teslim olmuş ve onun büyük sikke basım merkezlerinden biri haline gelmiştir.

5 Eylül 2019 Perşembe

Sarıgerme ve Sörf


Dalaman Havaalanı'na yakınlığı, ince kumlu, uzun plajı ve büyük tesisleriyle, Sarıgerme, bir süredir, turizmde bir marka. 7 km uzunluğundaki kumsalın manzarası etkileyici; ­ rafında çam ağaçları, Fethiye yakının dağlara doğru uzanan bir görüntü ve rüzgar­lı bir denizin ortasında, bir Roma mezarlığına ait kalıntılarıyla Baba Adası yer alıyor. Baba Adası, Sarıgerme sahilini, sert güneybatı rüz­garlarından bir dalgakıran gibi koruyor. Aslında sahil, yüzmekten keyif alanlardan çok, sörf tutkunlarının akın ettiği bir yer. Sabahları sakin olan deniz, öğleden sonra rüzgar alı­yor ve deniz dalgalanıyor. Baba Adası' nın Sa­rıgerme Plajı'na bakan korunaklı yüzü, Mar­maris-Göcek arasında dolaşan teknelerin ve yatların uğrak yerlerinden. Adanın diğer ta­ rafı ise, kayalıklarıyla dalgıçları heyecanlandı­ran bir dalış noktası.