12 Eylül 2019 Perşembe

Müslümanların Savaşı


Hz. Muhammed'in konuştuğu dildi bu; Kuran tarafından sonsuza dek korunacak eşsiz Arapça. Bu dil hâlâ, Medine'de rastladığım birçok milletten insanın “lingua franca”sı, yani ortak dili: Faslı ve Endonezyalı hacılar, Sudanlı siyah işportacılar, Sovyet Türkistanı'ndan iltica etmiş bir marangoz, Mescid-i Nebi'nin arkasındaki kütüphanede sessiz bir ikindi geçiren Suriyeli bir din âlimi.

“Bu kütüphaneyi 125 yıl önce bir Osmanlı sultanı yaptırmış” diye açıkladı, kütüphane müdürü Şeyh Mahmud Akınlı. “Medine ve Mekke 400 yıl Osmanlı egemenliği altında kalmıştı.”

Sandaletlerimi kapıda bırakıp yüksek, maun raflardaki paha biçilmez el yazmalarına şöyle bir göz atmak için kalın halıların üzerinde yürüdüm. Şeyh Mahmud bana liğme liğme olmuş, ceylan derisinden bir parşömen cildini gösterdi. “Bu Kuran nüshası, Hz. Peygamber'in ölümünden sadece birkaç yıl sonra yazılmış” diye açıkladı yıpranmış sayfaları saygıyla çevirirken. “Bilinen en eski mushaflardan biri bu.”

Medine kaynaklı ilk Arap saldırıları, Bedevi akınlarından pek de farklı değildi. Ancak Müslümanların dindaşlarına saldırmaları yasaktı. Bunun yerine, kuzeydeki kâfirlere karşı birleştiler: Yıllardır kendi aralarında sürdürdükleri savaştan bitap düşmüş Bizans ve İran'a karşı.

İslam tarihinin en ünlü komutanı Halid bin Velid'in çöl savaşçıları, Bizans İmparatoru Herakleios'un ordularıyla Filistin ve Suriye'de karşı karşıya geldi. Daha disiplinli ve sayıca üstün olan Bizans askerlerine karşı, Araplar daha hareketli oluşlarına ve iman kuvvetine sığındılar. Arap ordusu 636'da, bugünkü Ürdün-Suriye sınırı yakınlarındaki Yermuk Savaşı'nda, sayıca kendisinin iki katı büyüklüğündeki 50.000 kişilik Bizans ordusuyla tarihin dönüm noktası olan savaşlardan birini yaptı.

Bizanslı piyadeler “ölmek var, dönmek yok” andı içerek kendilerini birbirlerine zincirlediler; her zincirde onar kişi olmak üzere 30 saf birbiri ardına diziliyordu. Diğer tarafta, Müslüman askerlerin bulunduğu hattın hemen arkasında duran kadınlar, savaştan kaçan korkakları çadır direkleri ve taşlarla cezalandırmak üzere hazır bekliyorlardı. Erkeklerini şu sözlerle yüreklendiriyorlardı:

Biz gecenin kızlarıyız... İlerlerseniz sizi bağrımıza basarız; geri çekilirseniz yüzüstü bırakırız

İmparatorun birlikleri, “Allahü ekber!” nidaları arasında, Arap kılıçlarının parıltısı altında saman sapı gibi dağıldılar. Ordusu yok olan Herakleios, Boğaziçi kıyısındaki başkentine geri çekildi; Bizans İmparatoru Kutsal Topraklar'ı ve Suriye'yi kaybetmişti.

O zamanlar Hıristiyan olan Şam kenti, daha önce altı ay süren bir kuşat- ma sonunda teslim olmuştu. Ve Halid, gelecekteki Arap fetihleri için esas teşkil edecek şartlarını ortaya koymuştu:

“Esirgeyen ve bağışlayan Allah'ın adıyla. Halid bin Velid tarafından Şam halkına verilen koşullardır .... cizye ödedikleri sürece... kendileri, mülkleri, kiliseleri ve şehirlerinin surları güvende olacaktır.”

İslam'a dönenler, yıllık kelle vergisi olan cizyeden —bir dinar ve bir ölçü buğday— muaf tutuluyordu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder