16 Eylül 2019 Pazartesi

Filistin Sürgünleri


1948'de atayurdu olan Yafa'dan kaçarak, bir zamanlar balıkçılık yaptığı Akdeniz kıyıları yakınındaki bir mülteci kampına yerleşen Ahmed Abu Nasır ile Gazze Şeridi'nde tanıştım. Tanıştığımda 69 yaşında olan Ahmed, hâlâ Gazze'de suyu olmayan iki göz bir evde yaşıyor. “Çocuklarımı burada büyüttüm,” diye anlatıyor, “ve burada öleceğim. Memleketimi asla göremeyeceğim.” Aynı yıl evini terk ederek kaçan bir başka Filistinli sürgün Hasib Sabbağ, daha önce mühendislik diploması aldığı Beyrut Amerikan Üniversitesi'nin bulunduğu Lübnan'a sığınabilmişti.

Sabbağ sürgündeyken de inşaat sektöründe göz kamaştırıcı bir başarı elde etti ve en zengin Filistinlilerden biri oldu. Sabbağ dünyanın birçok yerin- deki hastane ve okullara cömertçe bağışta bulunuyor; yedi ülkede evi var.

Çoğu Filistinli, tıpkı Sabbağ gibi aileye, çok çalışmaya ve eğitime ayrı bir önem verir. Batı Kudüs'te yayımlanan Arapça bir gazetenin yayın yönet- meni olan Hanna Siniora'nın dediği gibi, “Zor koşullar altında yaşadıkları için Filistinliler de tıpkı Yahudiler gibi kurtuluşu eğitim ve bilime sarıl- makta buluyor.”

İşin doğrusu Filistinlilerle İsraillilerin en göze çarpan yanları farklılıkları değil benzerlikleri. Her iki halk da soylarını Sâmilere dayandırır; her ikisi- nin de gelenekleri kırsal kökenlidir; her ikisi de diaspora, yani sürgün acısını yakından tanır; her ikisi de zulme, işkenceye ve aşağılanmaya göğüs germek zorunda kalmıştır. Normal şartlarda iki halkın gül gibi geçinip gitmesi beklenirdi. Ama iki halk da rüyasına, yani bağımsız bir anayurda kavuşma amacına ulaşabilmek için şiddete başvurmuştur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder